head
2183026 810x458 75f08
Cuma, 19 Nisan 2024

Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin MYK toplantısı sonrası gündem hakkında basın toplantısı gerçekleştirdi. Öztrak, "İkinci Dünya Savaşı sırasındaki kuyrukları, Kıbrıs Barış Harekatı'nda, uygulanan ambargolar nedeniyle görülen kuyrukları, dillerinden düşürmeyenler, şimdi kıtlıkların hükümeti, kuyrukların efendisi oldular. Saray artık kınadıklarıyla sınanıyor" dedi...

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK gündemi hakkında basın toplantısı gerçekleştiriyor.

Faik Öztrak, AKP'nin ekonomi yönetiminin yarattığı etkileri hatırlattığı açıklamasında, "İkinci Dünya Savaşı sırasındaki kuyrukları, Kıbrıs Barış Harekatı'nda, uygulanan ambargolar nedeniyle görülen kuyrukları, dillerinden düşürmeyenler, şimdi kıtlıkların hükümeti, kuyrukların efendisi oldular. Saray artık kınadıklarıyla sınanıyor. Şimdi bunlarda yetmiyor, ayçiçek yağı almak için insanlar birbirini eziyor…" ifadelerini kullandı.

Öztrak'ın açıklamaları şu şekilde:

Bundan 32 yıl önce, hain bir suikasta kurban giden, gazeteci Çetin Emeç’i bir kere daha saygı ve rahmetle anıyorum. Yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Atamızın ifadesiyle, toplumun bir yarısı yere zincirle bağlıyken, kütlenin tamamı göklere yükselemez.

Kadınlara ekonomik ve sosyal hayatta, siyasette hak ettiği yeri sağlamayan milletlerin ilerlemesi, Hak ettiği refahı yakalaması mümkün değildir. Tüm kadınların bu anlamlı gününü kutluyoruz.

Rusya-Ukrayna Savaşı...

Toplantımızda, Rusya-Ukrayna savaşını, yaşanan insani krizi, savaşın dünya ve ülkemiz ekonomisine etkilerini, şahsım hükümetinin ekonomiyi yönetememesi nedeniyle, Her geçen gün milletimizi ezen hayat pahalılığını, ve ekonomide hızla yapılması gerekenleri ele aldık. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin 12. günündeyiz. Ukrayna’da dünyanın gözünün önünde, Büyük bir insanlık dramı yaşanıyor.

Çoğu yaşlı, kadın ve çocuk 1,5 milyondan fazla Ukraynalı Ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Bu; bugüne kadar, Avrupa’nın gördüğü en hızlı göç dalgası. Gelen görüntüler yüreklerimizi dağlıyor. Diğer taraftan, Ukrayna’da yaşayan binlerce vatandaşımız, hala savaş bölgesinde.

Ukrayna’ya gönderilen iki askeri kargo uçağımız da, savaş bölgesinde sıkıştı kaldı. Bu çerçevede, Genel Merkezimizde kurduğumuz kriz masası, vatandaşlarımızın tahliyelerini, dikkatle takip ediyor. Bu; haksız, hukuksuz ve insanlık dışı bir savaş. Sürgünde Ukrayna Hükümeti kurulması senaryoları konuşuluyor. Savaşın uzama ihtimali artıyor.

Biz bir an önce kalıcı bir ateşkesin ilanını ve savaşın bir an önce sona erdirilmesini diliyoruz. Türkiye savaşan her iki tarafla da konuşabilen bir ülke… Ama yapılan açıklamalardan, hükümetin, mazruf yerine zarfla uğraştığı anlaşılıyor. Önce, “Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları Antalya’da görüşecek” tefrikaları… Sonra, “Erdoğan Putin’le görüştü, görüşecek” haberleri… Yandaş medyada, Kimin, kimle, nerede görüşeceği, Ne yapıldığından, ne yapılacağından daha fazla yer tutuyor. Hiç olmazsa bu defa, dış politikayı iç siyasete malzeme etmeyin.

Diplomasiyi barışa yardımcı olacak şekilde yönetmeyi becerin. Daha fazla istikrarsızlığa ve itibar kaybına neden olmayın.

Gıdaya gelen zamlar...

Rusya’ya uygulanan yaptırımların, Küresel ekonomiye de ciddi bir maliyeti olacak. Savaş; Enerji, emtia ve başta buğday olmak üzere gıda fiyatlarında önemli artışlara sebep oldu. Pandemi sonrasında dünyada yaşanan arz güvenliği sorunları, ve enflasyonist süreç savaş nedeniyle daha da ağırlaşacak.

Bu savaştan en fazla etkilenen ülkelerden biri de Türkiye. bu iktidar döneminde Rusya ile ilişkilerimizin, Türkiye aleyhine asimetrik bir biçimde gelişmesi, ve Rusya’ya artan enerji bağımlılığı bunda önemli bir etken. Diğer yandan iki ülke de, turizmde en önemli ortaklarımızdan… Tarım ürünleri ticaretimizde de önemli bir yer tutuyorlar. Sadece bu kanallardan Rusya-Ukrayna Savaşının, Türkiye’ye 35-40 milyar dolar bir fatura çıkaracağı öngörülüyor. Bunlar görünen maliyetler… Diğer taraftan, savaş nedeniyle yeniden 600 puanın üzerine çıkan risk primimizin, Borçlanma maliyetimizi artırması, bu hesapta yer almıyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline Türkiye, Şahsım hükümetinin ülkeyi çok kötü yönetmesi sonucunda, Büyük bir buhranda yakalandı. 2014’te başlayan tek kişilik ucube rejime geçiş süreci, demokrasimizi, hukuk devletini, köklü kurumları tahrip etti. Devlette yönetim krizine neden oldu.

Şahsım hükümetleri ekonomide de hep işin kolayına kaçtı. Sıcak para pansumanıyla ekonomiyi şişirmeyi, sahte cennet yaratmayı seçti. 2013’te Amerikan Merkez Bankası’nın, eskisi gibi dolar basmayacağını açıklamasının ardından yanlış büyüme stratejisi de iflas etti. Türkiye dünyada en kırılgan beş ekonomi arasına girdi. 2018’in başında sarayın kibirlisi, Londra’da kerameti kendinden menkul “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasını açıkladı. Ama döviz piyasasında işler elden kaçınca ricat etti.

Sarayın kibirlisi ve damadı, ekonomiyi yönetememeleri sonucunda, hızla artan döviz ihtiyacını gizleyip, sahte istikrar havasıyla seçim kazanmak için, Merkez Bankası'nın kasasındaki milletin 128 milyar dolarını, Merkez Bankası’nın arka kapısından haraç mezat sattılar. Siyasi ikballeri uğruna, Merkez Bankası’nın döviz piyasalarını kontrol için kullanacağı döviz silahını elinden aldılar. Yine işin ucuzuna kaçtılar. Ekonominin dengelerini alt üst ettiler.

Milletimizin cebini, cüzdanını, tenceresini boşalttılar. En son geçen yıl, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatası tekrar torbadan çıktı. Sonuç; döviz kriziyle uçan kurlar, Zirve yapan hayat pahalılığı oldu. Saray yönetememesi sonucunda yarattığı döviz krizini aşmak için, bağıra çağıra yaklaşan Rusya Ukrayna savaşını, Ve FED’in kesinleşen faiz artırımını dikkate almadan, kur korumalı mevduatı getirdi. Bütçenin altına, Tahrip gücü 50-60 yıl önce uygulanan DÇM’den Çok daha yüksek bir bomba koydu. Bu ay sonunda dolar kuru 14,5 lira olursa, bütçeye 33 milyar TL ek yük gelecek.

'Eşel mobil bugün kullanılmayacaksa ne zaman kullanılacak?'...

Faiz sebep enflasyon sonuç diyerek, azdırdıkları enflasyonu kontrol altına alabilmek için akaryakıtta eşel mobil sistemini sıfırlayan Şahsım Hükümeti Şimdi Kur Korumalı Mevduatın yaratacağı yükü karşılamak için vatandaşın kullandığı benzine, çiftçinin, nakliyecinin kullandığı mazota zam üstüne zam yapıyor. Eşel mobil bugün kullanılmayacaksa ne zaman kullanılacak? Tek bildikleri, fukaranın cebinden alıp zenginin cebine koymak…

Şahsım Hükümeti şimdi, bu faturayı, kendilerinden sonra geleceklere aktarmak için, yine cin fikir peşinde… Bugün sabaha karşı yayımladıkları bir tebliğle şirketlerin en az altı ay olan kur korumalı mevduat vadesi üç aya indirildi. Yetmedi vadesi dolan mevduatların ilk yatırıldıkları gündeki döviz kuru esas alınarak yenilenmesine imkan getirildi. Belli ki burada da iyice çıkmaza girdiler. Ödemeyi ertelemek için, yeni tatlandırıcılar teklif ediyorlar.

“Adaletin olmadığı yerde rahmet, Rahmetin olmadığı yerde bereket olmaz” derler. Saray rejimi ülkenin rahmetini de bereketini de kaçırdı. Milleti hayat pahalılığı altında her gün biraz daha eziyorlar.

Amerikalı yetkili, “Rusya’ya uyguladığımız yaptırımların amacı, Rusya’daki enflasyonu yükseltmek” demişti. Buradan kendilerine sesleniyorum. Bakın, aldığınız tedbirler Rusya’yı caydırmıyor. Zelensky de bunu söylüyor. Rusya’yı enflasyonla dize mi getirmek istiyorsunuz, siz bir zahmet Türkiye’ye gelin. Bizdeki Saray’ın kibirlisinin enflasyonu nasıl azdırdığını, kendi milletini hayat pahalılığına nasıl ezdirdiğini bir inceleyin. Sonra da ambargo diye Rusya’ya bunu uygulayın. Emin olun, Sarayın bu millete çektirdiğini, hiç kimse çektirmedi.

Atalarımız ne güzel söylemiş, “Ağacın kurdu içinde olur.” Bir ülkede kibirli bir cehalet yönetimdeyse, başkaca hasıma gerek yok. Bugün gerçekten bu ülkede, vatandaşın refahına ve geleceğine kastetmiş bir Saray yönetimi var. Giderayak tencerenin dibini kazımaya uğraşan bir hükümet var. Kastetmedikleri hiçbir şey kalmadı.

Atadan kalma malları sattı, 62 milyar dolarlık özelleştirme yaptı. Yetmedi. Milletin 128 milyar dolarını buharlaştırdı. Yetmedi. Milletin geçmediği köprüyü, tüneli, otoyolu, uçmadığı havaalanını, Yatmadığı hastaneyi yapan yandaş müteahhide milletin hazinesinden milyarlarca dolar garanti verdi.

Yetmedi. Bir yönetmelikle, bu ülkenin zeytinliklerini talan edilmek üzere yandaş madencilerin insafına terk etti. İnsanlar “Zeytinime dokunma” diye bağırırken, şimdi de ülkenin tarihi, kültürü, zenginliği sit alanlarını da talana açtı. Bunların gözlerini hırs bürümüş.

Peş peşe gelen akaryakıt zamları...

Giderayak, “Kazanın dibini sıyırmanın” derdine düşmüşler. Saray sosyetesi için memleket, Yağma Hasan’ın böreği olmuş. Ama bu gözü dönmüşlüğün faturası millete çıkıyor. Arabaya benzin, mazot, gaz koymak lüks oldu. Akaryakıt fiyatları, dolar inse de çıksa da her gün artıyor. Doların rekor kırıp 18 liranın üstünü gördüğü 20 Aralık tarihinde mazotun litresi 11 lira 54 kuruştu. Şimdi dolar 14 lira 30 kuruş, Mazot 20 lira. Ama maalesef bunlar iyi günlerimiz, Bu gece ve yarın olağanüstü iki zam daha bekleniyor. Yarın gelecek zammın, son yıllarda yapılan en yüksek zam olacağı söyleniyor.

Bu artışlar sonrasında Pompadaki fiyat artışı, uluslararası petrol fiyatlarındaki artışının 24 puan üstüne çıkacak. Tekrar söylüyorum. Saray, kur korumalı mevduatın faturasını vatandaşın sırtına yıkmaktan vazgeçmelidir. Elektrik faturalarına da cumhuriyet tarihinin en ağır zammını yaptılar.

'Mesele maaşın ne kadar olduğu değil ne alınabildiği'...

Bir de “Vallahi daha azı kurtarmaz” dediler. Sonra genel başkanımız devreye girdi. Zorlaya zorlaya fatura düşmeye başladı, ama bu yetmez… Doğal gaz ve elektrikte, 31 Aralık’ta yapılan tüm zamlar geri çekilene kadar, mücadeleye devam edeceğiz.

Yüzde 52 artırdıkları asgari ücret, enflasyona iki ay dayanabildi. Açlık sınırının altına düştü. Baştan beri söylüyoruz: “Mesele maaşın, aylığın, ücretin ne kadar olduğu değil, ne alınabildiğidir.” AK Parti göreve geldiğinde 30 lirayla bir çeyrek altın alınabiliyordu. Bugün ancak iyisinden bir kilo salatalık alınabiliyor. Bu yüksek enflasyon ortamında asgari ücreti 4 bin değil, isterseniz 40 bin lira yapın…

Üç gün sonra açlık sınırının altına düşecekse kıymeti yok. Çarşı-pazar yanıyor. İnsanlar meyveyi-sebzeyi taneyle alıyor. Şahsım hükümeti Çarşı pazardaki etiketlerle, Operasyon çekmekle uğraşıyor. Müfettişleri esnafın üzerine gönderiyor. Hala kavrayamadılar, Enflasyonla mücadele markette sopayla yapılmaz. Çözüm tarlada. Çözüm üretimde. Gübre, tohum, ilaç fiyatı katlanmış. Tarlayı sürmek, ilaç atmak için, Traktöre mazot lazım… Geçen sene bu zamanlar traktör deposu 820 liraya doluyordu. Bugün 2 bin 400 liraya doluyor. Geçen yılın üç katı. El insaf. Ülkenin buğday ambarı Konya’da mazotun litresi 20 lirayı geçti. Şaka gibi.

Antalya’dan domates, narenciye Saray’ın “Bir kuruş vermeden yaptırdık” dediği paralı yollardan, köprülerden geçerek İstanbul’a geliyor. Mazot, köprü, yol ücreti, derken, TIR başına nakliye maliyeti, geçen seneye göre 3 kat artmış. 20 bin lira olmuş. Taşıdığı ürün bedava bile olsa, kilo başına 1 lira ekleniyor. Millet eti, balığı unuttu. Üç yanımız deniz, dört yanımız ova… Ama Avrupa ülkeleri arasında, en az et tüketen dört ülkeden biri Türkiye. Deniz mahsulü tüketiminde ise son sıradayız.

Eurostat verilerine göre, Türkiye’de insanların neredeyse yüzde 40’ı iki günde bir, bir kap et yemeğini masasına koyamıyor. Bu oran Avrupa’daki en yüksek oran… Pek çok aile yokluktan, okula gönderdikleri çocuklarının çantasına beslenme koyamıyor.

2021 yılında, 155 bin 938 çocuğumuz yokluk nedeniyle okullarını terk etmek durumunda kalmış. Bu çocuklarımız, eğitimlerinin kesilmesi nedeniyle, ailelerinden miras kalan yoksulluğu kendi evlatlarına aktarmak durumunda kalacaklar. Ne bunları, Ne de ülkedeki kuyrukları, Pandemiyle ya da Ukrayna’da çıkan savaşla açıklamak mümkün değil.

İşte buyurun bu kuyruk 2019 yılının Şubat ayından… Ortada pandemi yok, savaş yok. İstanbul Şirinevler’de kurulmuş Tanzim Satış noktasının önündeki kuyruk… İnsanlar soğukta, Biraz daha ucuza patates-soğan almak için sırada.

Bu kuyruk da Sivas’tan, 2020’nin Aralık ayında, Sivas’ta insanlar yakacak yardımı almak için Salgın dinlemeden Sivas’ın soğuğunda kuyrukta…

 

Yıl 2022… Bu da Ankara’dan benzin ve mazot kuyruğu… Daha iş kuyrukları, pandemi döneminde test kuyrukları, gasilhane kuyrukları da var… İkinci Dünya Savaşı sırasındaki kuyrukları, Kıbrıs Barış Harekatında, uygulanan ambargolar nedeniyle görülen kuyrukları, dillerinden düşürmeyenler, şimdi kıtlıkların hükümeti, kuyrukların efendisi oldular. Saray artık kınadıklarıyla sınanıyor. Şimdi bunlarda yetmiyor, ayçiçek yağı almak için insanlar birbirini eziyor…

Bunun öyle marketler istif yapıyor diye açıklanır yanı yok. Çünkü Bakanlıkla koordineli çalışan Tarım Kredi’nin marketlerinde de, ayçiçek yağı rafları boş. Bu fotoğraf, bu sabah Ankara’da bir Tarım Kredi Kooperatifi Marketi'nde çekildi. İşgal edilen Ukrayna, yaptırım uygulanan Rusya, yokluğu, kuyruğu sıkıntıyı çeken biz!

İnternette 18 litrelik ayçiçek yağı 1.100 liraya 36 ay taksitle satılıyor. Tek taş pırlanta mı? Araba mı? Yoksa yemeğe koyacak yağ mı alıyoruz belli değil. 36 ay taksit nedir? Biz söyleyelim. Sonuçtur, sonuç. Beceriksizliğin, çakma ekonomistliğin sonucudur. Kendi çiftçisini tarlasına küstüren, ithalatla elin çiftçisinin yüzünü güldüren, 2,5 Trakya büyüklüğünde tarım alanını işlenmez hale getiren, Saray politikalarının bir sonucudur. Çiftçi alın terinin karşılığını alamadığı için tarlasını terk ederken, buna seyirci kalınmasının sonucudur.

Genel Başkanımızın defalarca, “Gıda krizi geliyor, önlem alın” diye uyarmasına rağmen, Sarayın kulağının üstüne yatmasının sonucudur. Enflasyonu tarlada destekle değil, Markette sopayla, fiyat denetimleriyle bitirmeye çalışan Zihniyetin sonucudur. Saray sebeptir, Kuyruk, açlık, yokluk ve pahalılık sonuçtur. Değerli Basın Mensupları, Saray ve şürekası alışmış, Çözüm bulmuyor, “Dışarıda şöyle oldu, Savaş çıktı da böyle oldu” diye laf çevirip duruyor. Ama her ne hikmetse, Gıda enflasyonunda, Üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Taşkilatı (OECD) Ortalamasını sekize katlamışız. Bütün dünyada gıda enflasyonunun en yüksek olduğu Beş ülkeden biriyiz. Ukrayna’da savaş Şubat sonunda başladı. Gıda enflasyonumuz Ocak ayında yüzde 57, Savaşın etkisinin ancak birkaç gün yansıdığı Şubat ayında yüzde 66. enerji enflasyonunda da, OECD ortalamasını üçe katlamışız.

Yani bu bahanelerin hiçbir geçerliliği yok. Bunlar milletten kopmuş. Ama aralarında tek tük de olsa başını kaldırıp, memlekette ne olup bittiğini görenler de var. Önceki dönemde milletvekili olan bir MKYK üyesi geçen gün, “Biz önce üzerimize düşeni yapalım, Sonra vatandaştan destek isteyelim. Bunca rezilliğe rağmen çözüm üretemiyorsak, bunun siyasi faturası ağır olur” demiş.

El-hak doğru… Hem de üç yönden doğru. Birincisi, Üzerinize düşen milleti bu pahalılıktan korumaktır, Yapamıyorsunuz. İkincisi, Bu yaşanalar kelimenin tam anlamıyla rezilliktir. Gayet net anlatmışsınız. Ve üçüncüsü, AK Parti MKYK üyesi, “Bunun siyasi faturası ağır olur” demiş…

Daha anlaşılır bir şekilde söylemek gerekirse, millet kendisine bu kadar ağır bir faturayı ödetenlere sandıkta çok ağır bir fatura ödetir. Tasdiknamenizi elinize tutuşturup gönderir. Bu da doğru…

'Vakit geçirmeden yapılması gereken doğrular var'

Milletimizi içinde bulunduğu, Bu zulüm tablosundan çıkarmak için, vakit geçirmeden yapılması gereken doğrular var. Yine dinlemezler ama biz söyleyelim. Bunlardan ilki, Saraya biat eden Merkez Bankası Başkanı’nı derhal değiştirmektir.

Yerine güven veren bir ismi atamaktır. Banka’nın para politikası araçlarını Özgürce kullanmasını sağlamaktır. Ardından gözleri çakarak göreve gelen Ama 3 ay içerisinde gözünün feri kaçan Hazine ve Maliye Bakanı’nı o makamdan uğurlamaktır. Kendisi bugün bir gazeteye röportaj vermiş…

Daha önce, “Enflasyon Nisan’da yüzde 50’nin altında pik yapacak” diyen, Sonra, Sene başında gözünü kapatıp 6 ay sonra uyanmaktan bahseden Nebati Bakan, Bugün, “Enflasyon ancak yılsonunda düşmeye başlar” demiş. Enflasyonla randevuları yine bir başka bahara kalmış. Bu iki adımı attıktan sonra yapılacak iş, Gerçekçiliğini, mevcut şartlarda geçerliliğini, Tamamen yitiren bütçeyi yeniden ele almaktır.

Hayat pahalılığının kasıp kavurduğu toplum kesimlerine öncelik veren, Zora düşen vatandaşlara destek sağlayan Yeni bir bütçe yapmaktır. Yine dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızı en çok ezen Gıda enflasyonu ile mücadele için Ve tarım politikasındaki dağınıklığı toparlamak için Acilen atılması gereken adımlar var.

Öncelikle, vakit geçirmeden ülkemizin ihtiyacı ve ihracatı çerçevesinde, Önümüzdeki dönem yapılacak tarımsal üretim Planlanmalıdır. Üretimi yetersiz olan Ve stratejik olan tarımsal ürünlerde, Alım fiyatı ve alım garantisi önceden açıklanmalıdır. Bu çerçevede, Ayçiçeğinde bu sene hızla sözleşmeli üretim Yaygınlaştırılmalıdır. Ayçiçeği eken çiftçilerimize verilen 50 kuruş destek, Sözleşme çerçevesinde 1 lira 50 kuruşa çıkarılmalı ve hemen ödenmelidir. Belli girdilerin, belirli şartlarla Kamunun kaynaklarından istifade edilerek, Çiftçiye verilmesi sağlanmalıdır. Mali ve yasal tedbirler alınarak Bahar gübreleri, üreticilere dağıtılmalıdır. Çiftçimizin kullanacağı gübrenin yüzde 50’si desteklenmelidir. Çiftçimizin kullandığı mazotun vergileri kaldırılmalı, “Yarısı bizden yarısı sizden ” sözü tutulmalı Ve hükümet çiftçinin üretimde kullandığı mazotun Yarısını karşılamalıdır. Tarımsal sulamada kullanılan elektrikte Vergi yükü kaldırılmalıdır. Elektrik borçları hasat sonrasında, faizsiz tahsil edilmelidir. Tarımsal sulamada kullanılan suda 2021 yılının fiyatları uygulanmalıdır. TİGEM, damızlık hayvan ve tohumluk üreterek, Çiftçimize ucuz tohum ve damızlık hayvan sağlamalıdır. Tarımsal destekler, kanunda yazıldığı gibi Milli Gelirin en az yüzde 1’i kadar verilmelidir. Verilen destekten hiçbir ad altında Kesinti yapılmamalıdır. Süt üreticileri için 1 kilo süt satıp 1,5 kilo yem alabileceği, Besiciler için 1 kilo et satıp 25 kilo yem alabilecekleri pariteler korunmalıdır.

Bunun için gerekirse prim desteği sağlanmalıdır. Besicinin hayvanını ucuza beslemesi için Mera alanları ıslah edilerek Çiftçimizin hizmetine verilmelidir. Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı tüm üretim alanları devlet tarafından sigortalanmalıdır.

Çiftçimiz altında ezildiği borç yükünden kurtarılmalıdır. Bankalarda ve tarım kredi kooperatifindeki kredilerinin faizi silinmeli, kalan para uzun vadelere yayılarak yapılandırılmalıdır. Ziraat Bankası yeniden çiftçinin bankası olmalıdır.

Tüm tarım araç ve gereçleri alım satım işleri 5 yıl süreyle KDV ve diğer vergilerden muaf tutulmalıdır. Peki bu hükümet bunları yapabilir mi? Hiç sanmıyoruz. İşte biz, bu ülkenin aydınlık geleceğine inanan, “Bu toprakların insanları, Birbirine sıkı sıkıya sarıldığında, Aşılamayacak hiçbir sorun yoktur” diyen, Bir avuç yandaş ve beşli çete, Çakma oligarklar için değil, Ülkesi ve milleti için çalışmaya kararlı 6 parti, Göreve hazırız. Sandıkta milletimiz kendisini hakir görenlere, Gözünün içine baka baka dalga geçenlere Dersini verecek.

Demiştik ya, “Ağacın kurdu içinde olur.” İşte ülkemizin içini kemiren o kurdu. Yüzyıllık çınarımızın, ülkemizin gövdesinden Vatandaşlarımızla birlikte söküp çıkartacağız. Bundan sonra, Pahalılığı bitirmek için, Gıda güvenliğini sağlamak için, Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi, Hiçbir çocuğun eşit eğitim hakkından mahrum kalmaması için, Herkesin temiz havaya, Temiz suya ulaşabilmesi için, Huzur ve güven içinde yaşayabilmesi için, Tüm gücümüzle çalışmaya hazırız. Biz hazırız, Milletimiz hazır. Sandığı istiyoruz. Sandığı bekliyoruz. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAK: Ajanslar

Gazeteler