GELDİKLERİ GİBİ GİTTİLER..
13 Kasım 1918 öğle üzeri..
Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı dağıtılan Mustafa Kemal Paşa, Haydarpaşa Garı'na indi. Büyük bir tesadüf Yunan Kruvazörü Averof'un da aralarında bulunduğu tam 61 parçadan oluşan Müttefiklerin Donanması (22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan ve 4 Yunan savaş gemisi ve 6 denizaltı) Haydarpaşa önlerinden Boğaz'a doğru yol alıyordu. Dünyanın büyük güçleri yenilmez armadaları ile İstanbul Boğazı'ndaydı. Kan ile boğazı geçemeyenler Mondros Antlaşması ile şimdi ellerini, kollarını sallayarak boğazı geçiyorlardı. Onları Çanakkale'de yenen komutan, şimdi onların boğazdan süzüle süzüle geçişlerini izlemek zorunda bırakılıyordu.
--Nasıl tarifsiz bir acıydı bu!
--Nasıl bir yazgıydı bu!
Mustafa Kemal Paşa bekledi. Şansına kızarak gemilerin geçişini bekledi.Keşke İstanbul'a gelmeseydi! Ama Mustafa Kemal için kaçış yoktu. Ne yazık ki bu gemilerin boğazdan geçişini üç dört saat boyunca izlemek zorunda kaldı... Bir yanda hüzünlü ve dalgın bakışlarla gemilere bakarken; öte yanda işgalci güçleri coşku ile karşılayan, sevinç çığlıkları atan, çılgınca alkışlayan İstanbul halkına bakıyordu.
Mustafa Kemal'in Harbiye'de okumak için geldiği ve aşık olduğu bu şehir, bu işgalcileri bağrına basamazdı! İşgal güçlerini karşılayanlar, alkışlayanlar, bütün dünyaya işgal değilmiş gibi mesaj verenler kimlerdi? İşgalci güçlerle kol kola olan insanlar O'nun sevdiği İstanbul'un bir parçası olabilirler miydi? Hep burada mı yaşamışlardı? Bu olamazdı! Bu eli kanlı adamları bağrına basanlar, kendinden geçinceye kadar coşku seline kapılanlar, Mustafa Kemal'in sevdiği üzerine titrediği aşık olduğu İstanbul'a ait olamazlardı.Bu güzel, bu asil, bu tarih kokan bu kahramanlarla anlam kazanan İstanbul, bu sömürgeci güçleri alkışlayamazdı. Bu gördükleri gerçekse, o zaman kendisi buraya ait olamazdı. Bu sömürgeci, eli kanlı adamları bağrına basan kenti, İstanbul'u seviyor olamazdı.
Boğazdan geçen gemiler, Osmanlının borç para alarak yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı önlerine gelip, yarım ay şeklini alarak toplarının ağızlarını da Padişah Vahdettin'in yaşadığı saraya yöneltti. Dolmabahçe önünde demirleyen gemilerden biri de Yunan Averof Gemisi idi.
Bu işgal demekti.İstanbul işgal edilmişti.Oysaki bu antlaşmayı başarı diye sunan Rauf Orbay'a göre böyle bir şey olmayacaktı.12 Kasım 1918'de İstanbul'a bir tabur çıkaran işgal güçleri şimdi de donanmaları ile Osmanlının başkentini işgal ediyorlardı.
Nasıl bir kader, ne tür bir yazgıydı bu!
Bir yanda bu toprakların uzun bir süredir sahibi olmak için bekleyenler; öte yandan yenilmez denilen, Anadolu'dan gitmez denilen güçleri bu topraklardan temizleyecek olan o lider, oradaydı.Haksızlıklara tahammülü olmayan, zulüm karşısında susmayan o büyük adamın ağzından "Geldikleri gibi giderler!" sözü dökülecekti.Bunu söyleyen zekanın elbette bir planı vardı .
Çanakkale'de gırtlak gırtlağa savaştığı adamlar şimdi ellerini kollarını sallaya sallaya İstanbul'a gelmişlerdi.Bu manzaraya hangi yürek dayanabilirdi, bu olup bitene, bu azaba hangi insan vicdanı katlanabilirdi!
--Genç bir generalin ölüm kalım savaşı verdiği cephe, Çanakkale..
--Geleceğin Türkiye'sinin eğitim ordusunun kaybedildiği yer Çanakkale..
--Çocukların babasız, kadınların erkeksiz, toprağın kimsesiz kaldığı yer Çanakkale..
--"Allah Allah" diyen yiğitlerin kara toprakla buluştuğu yer Çanakkale..
--Eli kınalı kuzuların,Öleceklerini bilmelerine rağmen taarruza kalkıp ; kahramanca şehit olduğu yer Çanakkale..
--Bir tarafta düşen şarapnel parçaları, bir tarafta hastalıkla mücadele, öte yandan sinekler, kan kokusu, daracık siperler ve cesetler.İnsanın insan olmaktan çıktığı yer Çanakkale.
VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK O GEMİLERİ GEÇERKEN ŞUNLARI SORDU KENDİNE..
Arı burnu savaşlarını yönettiği KEMALYERİ böyle doğmamış mıydı Mustafa Kemal'in?
Türk Halkı onu burada tanımamış mıydı?
O, Anafartalar'da yenilmez bir komutan olmamış mıydı?
Askerleriyle taarruza kalkan, askerin en önünde giden, kurşunların işlemediği komutan değil miydi?
Türk milletinin lideri olacak komutan bu cephede ortaya çıkmamış mıydı?
Hem subay hem askerlerin güvenini bu cephede kazanmamış mıydı?
Kendisine öyle inanılmış öylesine güven duyulmuş ki "Ben size ölmeyi emrediyorum" deyince gencecik fidanların gönüllü olarak ölüme gitmesi böyle gerçekleşmemiş miydi?
Çanakkale gibi bir ölüm kalım savaşından başarıyla çıkmıştı.Bu cephede kazanılan başarılarla İstanbul, mutlak bir işgalden kurtulmamış mıydı?
Demek ki o büyük kahramanlık, o gayret, o yaşamdan vazgeçmeler boşunaymış.Onlarca şehit vermek boşunaymış. Ölümle burun buruna yaşamak, sınırlarda dolaşmak boşunaymış.Kime, neye kızmalı, öfkelenmeli? Kimden, neden hesap sormalı?
VE KARAR VERDİ MUSTAFA KEMAL O GÜN..
"Geldikleri gibi giderler.."
O gün, 13 Kasım 1918, orada yaşananlar Mustafa Kemal'i kararlı yaptı.Ne yapacağını biliyordu.
--Tarih yazılır mıydı?
--Tarih yapılır mıydı?
Mustafa Kemal ,O tarihi değiştirerek önce yapacak; sonra da yazacaktı.
"Geldikleri gibi giderler! " Hem öyle bir gittiler ki neden kaçtıklarını ve nasıl kaçtıklarını bilmeden...
Sibel DULUM
Tarih Öğretmeni
Alanya Güneşi Haber Merkezi