Osmanlı Devleti’ni bitiren ve Türk Milletini yok olmuş gibi gösteren bu anlaşma, ülke içerisindeki işbirlikçilerin desteklediği basın kullanılarak bir kurtuluş reçetesi gibi sunuluyordu. Mondros Ateşkes Antlaşması bir yok olma/ölüm metniydi. Halkın direnme gücü kontrol altındaki basın ile yok edilmeye çalışılıyordu.
İşgalci güçler işbirlikçi basını, mütareke basını destekliyordu. Hiç bir yerde Türk/Türklükten bahsedilmiyordu. İşgalci güçler ve onun işbirlikçileri vatansever insanları önemli görevlerde tutmuyordu.
Tarihin en güzel kentlerinden biri olan İstanbul bir kez daha ihanetle tanışıyordu. İşgalciler ve işbirlikçiler birlikte hareket ediyordu. Armstrong'un ifadesiyle İstanbul, entrikanın, hile ve rezaletin korkaklık karargâhıydı. İşgalci güçler her kesimden birçok insanı yanlarına almışlardı: Damat Ferit, Sait Molla, Dürrizade Mustafa Sabri, Ali Kemal, Refik Halit...
Bir tarafta zenginlerin, işbirlikçilerin yoğunlukta olduğu İstanbul, diğer yanda sefalet içinde yaşayan insanların bulunduğu İstanbul. İstanbul acı ve yoksulluk içinde. İstanbul acizlik ve çaresizlik içinde. İstanbul işgal karşısında sessiz...
I.Dünya Savaşından çıkan Osmanlı toplumu hemen hemen yalnızca kadın, çocuk ve sakatlardan oluşan bir milletti. Her yerde açlık ve ölüm vardı. Ekonomik hayat bitmişti. Topluma derin bir karamsarlık hâkimdi.
Yoksul ve acı içindeki İstanbul’da kadınlar, çocuklar ve yaşlılar vardı. Ardı ardına gelen savaşlar aileler için öylesine yıkıcı olmuştu ki pek çok evin erkeği geri dönmemişti. Dışarıda çalışmayı bilmeyen Türk kadını, erkeği olmayan evinin bacasını nasıl tüttürecekti? Kadınlar çalışmak istiyor ancak ne yapabilirlerdi ki?
Herhangi bir konuda eğitimi olmayan Türk kadını erkeği olmadan bu yoksulluğa nasıl, ne kadar dayanacaktı? Zaman ilerledikçe Türk kadını, Türk anası fakirleşti, yoksullaştı. Eldeki avucundaki eşyaları satarak hayatta kalmaya çalıştı Türk kadını. Analar evlerini, çeyizlerini, takılarını tefecilere rehin bırakmak zorunda kaldı.
İşgale teslim olan o büyüleyici, muhteşem kent İstanbul'da bir Mustafa Kemal vardı. Koskoca İmparatorluk dağılırken, esaret altına alınırken, güzelim Anadolu işgal edilirken planlar yapan bir Mustafa Kemal vardı.Kasım1918’den Mayıs 1919’a kadar işgal altında bulunan İstanbul da kalan ve önce siyasi iradede şansını deneyen ama başarılı olamayınca siyasi iradeyi Anadolu’ya taşımaya karar veren bir Mustafa Kemal.
Askeri dehasını defalarca kanıtlayan bir Mustafa Kemal siyasi irade olmadan bir askeri zafer kazanılamayacağını biliyordu. Ülkeyi işgal eden emperyalistleri ülkeden kovmak için halkı, toplumu örgütleyecek onları bu amaç etrafında toplayacak bir oluşuma bir harekâta ihtiyaç vardı. İşte O lider, O akıl O zekâ harekâta geçiyordu.
Türkün umudu O nun harekâta geçmesiyle başladı. Mustafa Kemal Anadolu 'da bulunan BEKİR SAMİ PAŞA, KAZIM KARABEKİR PAŞA, ALİ FUAT CEBESOY PAŞAlarla buluşarak, güçlenmeye nihayetinde Anadolu’ya TÜRKÜN KURTULUŞUNU GERÇEKLEŞTİRMEK için SAMSUN’a çıkıyordu.
İyi haftalar Op.Dr.Ali DULUM
Kitap öneri: Alev ÇOŞKUN, 6 AY, Cumhuriyet Kitapları,2011