Sağlık
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 135662
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ‘Onkolojide İz Bırakanlar Zirvesi'nde kürsüye annesini kanserden kaybeden ve aynı zamanda siyasetçi olan bir evlat olarak çıktığını belirterek kanserli hasta yakını olma deneyimini paylaştı...
Türk Kanser Araştırmaları ve Savaş Kurumu Antalya Şubesi tarafından Prof. Dr. Mustafa Samur anısına düzenlenen “Onkolojide İz Bırakanlar Zirvesi” Regnum Carya Otel’de gerçekleştirildi. Zirveye katılan Alanyalı Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bir siyasetçinin kanserli hasta yakını olma deneyimini, ulusal ve uluslararası arenada Türkiye’yi kanser alanında temsil eden bilim adamları ve Antalyalı işadamlarıyla paylaştı. Anlamlı törende bilim adamları ile bir arada bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Bakan Çavuşoğlu, “Mustafa Özdoğan’ı rahmetli annem akciğer kanseri olduğu zaman tanıdım. O zaman anneme Alanya’da teşhis konulduktan sonra, Ankara’da emin olmak için teşhisleri yaptırdık. Daha sonra tedavi aşamasına geçtik ve o dönemde 47 ülkenin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin başkanıydım. İlk defa bir Türk ve ilk defa bir Müslüman olarak, bu göreve gelen kişi olarak, büyük bir sorumluluk. Hayat bizi o zaman başka bir sorumlulukla, yükümlülükle baş başa bıraktı. Orayı yönetirken rahmetli anacığımın hastalığını yönetmekle karşı karşıya kaldım. İlk defa ailemizden bir kişi kanser hastalığına yakalanmıştı" diye konuştu.
‘ANNEMLE SON 10 GÜN BİRLİKTEYDİK’
Her insanın çevresinde kanser hastası olduğu zaman ‘söylesek mi, söylemesek mi’ diye tereddütte kaldığını aktaran Bakan Çavuşoğlu, “Tedavi karşısında ne yapmalıydık? Öncelikle hastanın ailesinin yanında olması çok önemli. Yurtdışında ya da Ankara'da tedavi ettirebilirdik. İmkanımız vardı. Hastanın kendi ailesinin yanında olmasının önemini anladık. Ama ailemiz Antalya’daydı. Bize Prof. Dr. Mustafa Özdoğan'ı tavsiye ettiler. Mustafa hoca ile tanışır tanışmaz annemi ona emanet ettik. O süreçte kanser hastasının sadece alacağı ilaç ve tedavi değil, nasıl yönetileceğini ondan gördük, öğrendik. Rahmetli annemin hastalığı 3. dereceydi, 6-8 ay yaşar dediler, 16 ay yaşadı. AKPM görevim bitti, son 10 gün annemle aralıksız vakit geçirdikten sonra Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bu süreçte öğrendiğimiz bir şey de, devlet ve hükümet olarak bu teknolojileri yakından takip edip, hemen onaylandıktan sonra ödemesini devlet olarak yapmanız gerekiyor. Bugün kanser tedavisinin tamamını devlet ödüyor. Ama yeni ilaçları devletin takip edip zamanlıca komisyondan geçirip listesine alması gerekiyor. Bu tür ilaçların ödenecekler listesine alınmasına küçük de olsa katkı sağladığım için ayrıca mutluyum" dedi.
‘KALP HASTALARI ARTIK DAHA RAHAT’
Bakan Çavuşoğlu ayrıca kalp yetmezliği olan bir yakınlarına suni kalp takıldığını aktararak, bunu gördükten sonra bu cihazların devlet tarafından tamamının karşılanmasına vesile olduklarını aktardı. Bakan Çavuşoğlu, "Bakanlık olarak eskiden kanser olan personelimizi tedavi için yurtdışına görevlendiriyorduk. Bu tedavilerini alabilmeleri için tayin oldular. Eğer Türkiye’de tedavisi yoksa personelimizi yurtdışına gönderiyoruz. Türkiye’de artık kanser tedavisi en iyi şekilde yapılıyor. Bizim kendi personelimiz bu amaçla göndermiyoruz, haksızlık olmaması gerekiyor” dedi. Bir ülkenin yumuşak gücünün kalıcı olduğunun altını çizen Bakan Çavuşoğlu, "Ülkemiz en zengin ülke değil ama en cömert ülkedir. İnsani ve kalkınma yardımında son 5 yıldır dünyada birinci sıradadır. Bu yardımların içinde sağlık hizmetleri de var. Bugün dünyanın her yerinde hastane kuruyoruz, çok sayıda hastayı ülkemizde tedavi ediyoruz. Bir o kadar da insanı ülkemizde eğitiyoruz. Türkiye’nin itibarını en çok yükseltenler de yurt dışında çalışıp doktor bilim adamı olup orada buluşlar yapan burada Türk bilim adamı var demesi bizleri gururlandırıyor” diye konuştu. Bakan Çavuşoğlu, konuşmasının ardından zirve çerçevesinde düzenlenen yarışmada proje dalında dereceye girenlere ödüllerini takdim etti.
HABER: Mertcan YILMAZ
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 70570
Aile Hekimleri Kongresi (AHEKON) Antalya’da Gerçekleştiriliyor...
Aile hekimlerinin en büyük kongresi olan AHEKON, Türkiye’nin aile hekimlerinin katılımıyla başladı. Bu yıl 10. kez düzenlenen kongre, alanında önde gelen yerli ve yabancı akademisyenlerin de katılımıyla 13- 17 Kasım 2019 tarihleri arasında Antalya Belek’te gerçekleştiriliyor. 27.000 aile hekiminin ulusal kongresi olan AHEKON 2019’da, aile hekimleri, sahaya dönük olarak deneyimlerini, zorluklarını ve başarılarını paylaşıyor. Aile hekimleri, kongrenin ilk gününde, her geçen gün artan sağlıkta şiddete karşı, siyah balonları gökyüzüne bıraktı.
Türkiye’nin Aile Hekimliği alanındaki en prestijli kongresi olan AHEKON, bu yıl 10. kez gerçekleştiriliyor. İçeriğinde, konferanslara, panellere, tartışmalı oturumlara ve aile hekimlerinin gelişimine yönelik farklı alanlarda kurslara yer verilen kongre, Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Özlem Sezen’in konuşmasıyla başladı.
Sağlıkta şiddete yönelik yaptığı konuşmasında Dr. Özlem Sezen şunları söyledi: “Ülkemiz aile hekimleri , hekimlik mesleğine olan saygıları ile vicdanları arasında kaldıkları önemli bir dönem noktasındalar artık . Toplumumuzun içinde bulunduğu ruh hali ve öfke dili biz hekimleri sona yaklaştırmıştır. Ne yazık ki, ülkemizde, sağlıklı bir toplumdan, gelecekten söz etmemiz mümkün değildir. Sağlıkta şiddetin her geçen gün artması, bizleri, mesleğimizi yapamaz hale getirmiştir. Hekimlik mesleğinin değersizleştirilmesini ve popülizm uğruna yok sayılan meslek şehitlerimize her geçen gün yenilerinin eklenmesini hazmedemiyoruz. Şiddetin sıradanlaşmasına göz yummamız mümkün değildir. Gerekli yasal düzenlemeler için her türlü katkıyı sunmaya hazırız. Yıllar önce "beyaz" balonlarımızı gökyüzüne bırakırken ülkemiz insanlarının sağlıklı geleceği için umudumuz ve hayallerimiz vardı.
Giderek artan şiddet ve mesleğimizin değersizleştirilmesi nedeniyle, artık umutlarımızı kaybetmeye başladık. Gelecek kaygısı ile kararan "siyah" balonlarımızı , başta Sayın Sağlık Bakanımız olmak üzere tüm sağlık idarecilerimize ulaşması ümidiyle gökyüzüne bırakıyoruz.”
Konuşmanın ardından ise sağlıkta şiddeti kınamak için gökyüzüne siyah balonlar uçuruldu.
HABER: Sariye AKDAĞ...
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 133406
Gebelikte şeker hastalığı görülme sıklığının arttığına dikkat çeken Alanya Anadolu Hastanesi Başhekimi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Doktor Tevfik Hacıhamdioğlu, "Gerekli kontroller yapıldığı sürece anne ve bebek için riskli durum yoktur" dedi...
DÜNYA Sağlık Örgütü (WHO) ile Dünya Diyabet Federasyonu'nu (IDF) tarafından 14 Kasım “Dünya Diyabet Günü” olarak ilan edildi. Farkındalık oluşturması için Alanya Anadolu Hastanesi Başhekimi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Doktor Tevfik Hacıhamdioğlu, gebelikte görülebilen diyabet hastalıkları hakkında açıklamalarda bulundu. "Hamilelik öncesinde var olan veya hamilelik süresi boyunca ortaya çıkan diyabet, anne adaylarını tedirgin ediyor. Ancak gerekli önlemler alındığında anne ve bebeğin sağlığını korumak mümkün" diyen Op. Dr. Tevfik Hacıhamdioğlu, “Gebelikte hormonal değişiklikler arttığı için gebe kadınlarda buna bağlı olarak şeker hastalığı görülme oranları artmaktadır. Bu oran yüzde iki ile yüzde dört arasında değişmektedir. Hormonal olarak şeker yükseldiği zaman, doğal olarak annenin karnında bulunan bebekte de şeker yükseliyor. Buna bağlı olarak da bebeğin insülin yapımı artmaktadır. İnsülin direncine bağlı olarak bebekte meydana gelen insülin yüksekliği, bebeğin kilo artışına ve dolayısıyla doğum sırasında ve sonrasın bir takım komplikasyonların çıkmasına neden olmaktadır” dedi.
ŞEKER YÜKLEME TESTİ
"Kadın doğumcular olarak tarama testleri içerisinde oral glukoz tolerans testi dediğimiz şeker yükleme testinin yapılmasını hastalarımıza tavsiye ediyoruz" diyen Hacıhamdioğlu, “Şeker yükleme testini biz hastanemizde şu şekilde yapıyoruz. Biz, 75 gramla yapıyoruz. 140 miligram ve üzeri şeker çıktığı zaman bunu gebelik diyabeti olarak değerlendiriyoruz. Diyabeti tespit ettiğimiz zaman ne yapıyoruz, önce diyetle halletmeye çalışıyoruz. Daha sonra yapılan tetkiklerde yüksek şeker çıktığında endokronologlarla tedavi sürecini yürütüyoruz ve insülin tedavisine geçiyoruz. İnsülin tedavisine geçilen hastalarda, tabi ki bu cihaz alınarak günlük şeker takibinin yapılması gerekiyor. İnsülin kullanılmasının hastada ve bebekte yan etkisi yoktur” diye konuştu.
GEBELİKTE DİYABETİN YAN ETKİLERİ
Hacıhamdioğlu, gebelikte diyabetin yan etkilerine de değinerek, "Annelerde kilo artışı görülmektedir. Annenin ilerde şeker hastası olma durumu yüksektir. Annede TİP 2 diyabeti, çocuklarda ise kilo artışı görülmektedir. Normal doğumda omuz takılması söz konusudur. Koldaki sinirler kopabilir ve sonucunda bebeğin felç olma durumu var. Ayrıca solunum sistemlerinde sorunlar da yaşanmaktadır. Çocuklarda ani şeker düşmeleri oluyor ve son derece tehlikeli bir durumdur. Bu yüzden bebeklerin de kontrol altına alınması lazım. Ağızdan beslenmeleri gerekiyor. Şekeri normal düzeyde tutmak önemlidir” ifadelerini kullandı.
‘SIKI KONTROL GEREKLİ’
Gebelik diyabeti saptanan hastaların sıkı bir kontrol altında bulunması, doğumlarına özen gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Hacıhamdioğlu, “Eğer tedavileri uygun şekilde yapılırsa, bebeklerin ve annelerin kiloları kontrol altına alınırsa sorun olmayacaktır. Doğum olduktan sonra tekrar bunların takibi gereklidir. Çünkü bu tip hastalarda, TİP 2 diyabet dediğimiz diyabetin görülme oranı ve sıklığı çok fazladır. Sonuç olarak biz diyoruz ki oral glukoz tolerans testini yaptırmaları gerekiyor. Kontroller için gerekli. Dolayısıyla doğum sonrası da takibe devam ediyoruz” dedi.
‘KONTROL ALTINA ALMALILAR’
Diyabetli olup da hamile olan hastalarda durumun çok daha riskli olduğunu belirten Hacıhamdioğlu, “Genellikle insülinle takip ediyoruz. Dahiliye ve endokronologlarla takip etmek gerekiyor. İnsülin kullanmalarının hiçbir mahsuru yoktur. Eğer insülin dozajlarını iyi ayarlayıp takip ederlerse hiçbir sorun yaşamazlar. Riskli gebeliğe girdikleri için sıkı bir takibe girmeliler” dedi. Ayrıca Alanya Anadolu Hastanesi Başhekim ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Doktor Tevfik Hacıhamdioğlu, “Diyabetli hastalar hamile kalmadan önce diyabetlerini kontrol altına almaları lazım. İkincisi kilolarına dengede tutmaları lazım. Zayıflamaları gerekiyorsa zayıflamalılar. Beslenmelerine dikkat etmeliler. Genelde hastalarımızı diyetisyene gönderiyoruz. Böylelikle kilolarını ve diyabeti kontrol altına alıyorlar. Bu çok önemli bir nokta. Hamile kaldıktan sonra da takibe devam ediyoruz. On beş günde bir çağırıyorsak hastayı hamile kaldıktan sonra hafta da bir çağırıyoruz” açıklamasında bulundu.
HABER: Sariye AKDAĞ...
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 69199
Alanya Anadolu Hastanesi Göğüs Hastalıkları (Akciğer Hastalıkları) Uzmanı Doktor Şafak Yıldız, "12 Kasım Dünya Zatürre Günü" kapsamında zatürre hastalığının belirtileri, risk grupları ve tedavisi hakkında bilgi verdi...
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 12 Kasım'ın "Dünya Zatürre Günü" olarak belirlendiğini dile getiren Dr. Şafak Yıldız, sağlık sektöründeki tüm olumlu gelişmelere rağmen zatürrenin hala ciddiyetini koruyan ve en fazla ölüme yol açan hastalıklardan biri olduğunu söyledi. Yıldız, “Zatürrenin tıbbi adı pnömonidir. Solunum görevi gören akciğerlerinin iltihabi hastalığıdır. Bu iltihap büyük oranda bakteri, virüs ve mantar gibi mikroorganizmalar tarafından oluşturulur. İnfeksiyon dışında asit-alkali madde solunması, radyasyon gibi fiziksel nedenler ve aşırı duyarlılık reaksiyonları da akciğer dokusunda iltihabi reaksiyon nedeni olabilirler” ifadelerinde bulundu. "Zatürreye yakalanmamak için dengeli beslenmeli, uyku düzenine önem verilmeli, en basitinden el yıkamak ve kişisel temizlik gibi hijyenik önlemlere dikkat edilmeli, sigara ve tütün ürünlerinden uzak durulmalıdır" diyen Yıldız, “Yapılan çalışmalarda günlük bir paket ve üzeri sigara içen kişilerde pnömoni riskinin yaklaşık 3 kat arttığı gösterilmiştir” açıklamalarıyla sigara kullananların zatürreye yakalanma oranının daha yüksek olduğunu ifade etti.
‘ÇOCUKLAR RİSK GRUBUNDA’
Zatürreye yakalanma riskinin yüksek olduğu risk grubu hakkında da açıklamalarda bulunan Yıldız, “Özellikle çocuklarda, 65 yaş üstü yaşlılarda, kronik bir hastalığa sahip olanlarda (böbrek, şeker, kalp veya akciğer hastalığı gibi), sigara kullananlarda, bağışıklık sistemini baskılayan bir hastalık veya ilaç kullanımı varlığında zatürre daha sık görülür. Bunun dışında alkolikler, beslenme bozukluğu, kortizon kullanma öyküsü, yapısal akciğer hastalığı olanlar da risk grubundadırlar” dedi.
‘HİJYEN ÖNEMLİ’
Yıldız, risk grubundakilerin yapması gerekenleri şu şekilde sıraladı: “Risk grubundakiler için öncelikle altta yatan kronik hastalıkların kontrol altına alınması, dengeli beslenme, hijyenik önlemler, sigara ve alkol alışkanlıklarının kontrolü, pnömokok ve yıllık influenza (grip) aşıları ile pnömoninin sıklığı ve ölüm oranı azaltılabilir. Bununla birlikte hastalık ve belirtileri konusunda bilgili olunması şikayetleri ortaya çıkması ile birlikte göğüs hastalıklar uzmanınca muayene edilerek tedavinin erken başlanması önemlidir.”
‘ZATÜRRE BULAŞICI BİR HASTALIK’
Zatürre hastalığının bulaşıcı olduğuna dikkat çeken Yıldız, “Zatürre hastalığa yol açan patojen mikropların akciğere çeşitli yollarla ulaşması sonucu ortaya çıkar. Yani bulaşıcıdır. Başka odaklardan bulaşma dışında temizliği bakımları yapılmamış klima ve su sistemleri de bulaşmada etkilidirler. Pnömoni gelişmesi, sadece mikroorganizmanın akciğere ulaşmasıyla değil aynı zamanda akciğerin temizleme fonksiyonları (öksürük refleksi, akciğer savunma mekanizmaları vb.) ve bağışıklık sisteminin yeterli çalışmamasıyla da ilişkilidir” diye belirtti.
TEDAVİ SÜRECİ
"Hasta, hastaneye başvurulduktan sonra doktor muayenesi, akciğer röntgeni ve kan testleri yapılarak hastalığın tanısı konulur ve ardından tedavi süreci başlar" diyen Yıldız, tedavi süreci hakkında, "Pnömoni tedavisinde Antibiyotikler, bol sıvı alımı, istirahat, ağrı kesiciler ve ateş düşürücüler gibi yöntemler genellikle kullanılır. Hastanın kan değerleri, akciğerlerde etkilenen bölgeler ve yaygınlığı, yaşamsal bulgularının değerlendirilmesine göre uygun tedavi hastanın doktoru tarafından belirlenir. Hastaneye yatması gereken hastalarda daha farklı tedaviler gerekebilir. Çok ağır zatürre durumlarında yoğun bakımda yatış, solunum desteği uygulanma zorunluluğu doğabilir. Tedavi süresi hastalığın başlangıçtaki şiddetine, sorumlu mikroba, eşlik eden bir hastalığın olup olmamasına ve hastanın bireysel yanıtına göre değişebilir. Genellikle ateşin düşmesini takiben 5-7 gün daha antibiyotiğe devam edilmesi önerilmektedir. Ancak bazı mikrop türlerine bağlı zatürre durumlarında tedavi süresini 10-14 güne bazen 21 güne kadar uzatmak gerekebilir" ifadelerinde bulundu.
HABER: Ayten YILMAZ
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 66329
Gazipaşa Belediyesi eski Başkanı Dr. Adil Çelik, Gazipaşa Devlet Hastanesi’ne başhekim oldu...
AK Parti'den Gazipaşa Belediye Başkanı olan ve son seçimde seçilemeyen Dr. Adil Çelik, Gazipaşa Devlet Hastanesi’ne başhekim oldu. Çelik, bugün başhekim olarak mesaiye başladı.
Yeni görevinin ardından yaptığı açıklamada, Çelik: "Şahsıma tevdi edilen Gazipaşa Devlet Hastanesi Başhekimliği görevine bugün itibariyle başlamış bulunuyorum. Gazipaşa’ma ve sevgili hemşerilerime mesleğimi icra ederek hizmet etmeye devam etmek benim için en büyük onur. Allah’ım beni sizlere mahçup eylemesin." dedi.
HABER: Sariye AKDAĞ