Sağlık
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 141700
İnme, beyne giden kan akımının kesilmesi ya da azalması sonucu ortaya çıkıyor. Oldukça ciddi bir durum olan inmede, tıkanan beyin damarı hangisi ise o damarın beslediği beyin dokusunda hücreler ölmeye başlıyor. Bu da beyin hasarına, hatta ölüme neden olabiliyor. İnmede hasar gören damar beynin hangi tarafındaysa vücudun karşı tarafında kol ve bacakta felç ile kendisini gösteriyor. İnme geçiren kişinin hiç zaman kaybetmeden tedavi edilmesi büyük önem taşıyor. Özellikle 50 yaş ve üzerinde görülen inme için yaşam tarzı değişiklikleri ile risk faktörleri azaltılabiliyor. Memorial Antalya Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Yılmaz Niyazi Yazman 10 Mayıs İnme Farkındalık Günü nedeniyle, hastalık hakkında bilgi verdi.
Geçici iskemik inmede belirtiler 24 saatte düzelebilir
İnmenin iskemik ve hemorajik olmak üzere 2 ana tipi mevcuttur. Yaş ilerledikçe beyinde bazı değişiklikler görülür. Bunlar küçük damar hastalıkları, atrofi, beyin ağılığında azalma, ventriküllerde genişleme gibi durumlardır. İskemik inmeye kan akışını durduran bir kan pıhtısı neden olur. Hemorajik inme ise beyni besleyen kan damarlarının çatlayarak beynin hasar görmesinden kaynaklanır. Ayrıca “geçici iskemik” atak adı verilen ve beyne giden kan beslenmesinin geçici olarak kesintiye uğramasıyla ortaya çıkan inme durumudur. Ortaya çıkan belirtiler 24 saat içinde düzelir.
Risk faktörleri azaltılabilir
İnmede tıkanan beyin damarı hangi beyin bölgesini besliyor ise beynin o fonksiyonu ile ilgili belirtiler ortaya çıkar. Beynin görme merkezi etkilendiyse görme bozukluğu, konuşma merkezi etkilendiyse konuşma bozukluğu, denge merkezi etkilendiyse denge bozukluğu gibi çok farklı şikayetlere neden olabilir. İnmede yaş faktörünün dışındaki risk faktörleri başlıca hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi, sigara kullanımı, kalp ritim bozukluğu, kapak hastalığı ve kalp yetmezliği gibi kalp hastalıkları ve karotis arter darlığıdır. Bu risk faktörlerinin kontrol altında tutulması inme riskini azaltabilir. Ayrıca ailesinde beyin damar hastalığı olanlar, yaşlılar, kilolu kişiler ve sağlıksız beslenenler de risk altındadır.
İnme riskini azaltmak için bunlara dikkat edin;
1. Bol bol su için. Günde 2 – 3 litre su içmek, özellikle 45 yaşından sonra inme riskini azaltan basit bir önlemdir.
2. Yüksek tansiyon ya da diyabet hastasıysanız veya yüksek kolesterole sahipseniz kişisel risk faktörlerini bilerek kontrol altına alın.
3. Eğer damarsal bir hastalığınız varsa mutlaka her sene kontrollerinizi yaptırın.
4. Düzenli egzersiz de dolaşımı hızlandırarak inme riskini azaltmaktadır.
5. Özellikle kalpte ritim bozukluğu olan hastaların, inme gelişim riskleri çok yüksek olduğundan ömür boyu kan sulandırıcı ilaç tedavilerini ihmal etmemesi önemlidir.
İlk 3 saat çok önemli!
Çoğunlukla belirtiler aniden gelişir ve uyuşukluk, vücudun bir tarafında kuvvetsizlik, yüzde eğilme, baş dönmesi, konuşma ve başkalarını anlamada güçlük çekme, görme bozukluğu, dengesizlik, şiddetli baş ağrısı ve baş dönmesidir. İnmenin kesin tedavisi yoktur. İlk 3 saatte damar açıcı ilaç tedavisi uygun hastalarda başarılı sonuç vermektedir. Diğer tedavi yöntemleri nedene yönelik ve semptomatik tedavilerdir. Kardiyak nedenlerle oluşan pıhtıdan kaynaklanan bir tıkanıklık oluşmuş ise kan sulandırıcı ilaçlar faydalı olmaktadır.
İnme geçiren bir kişi için uygulanması gerekenler şunlardır;
- Evde belirtilerin geçmesi beklenmemelidir.
- Uzman bir doktor görüşü almadan hastaya ilaç verilmemelidir.
- Hastane dışında; hastane polikliniği, sağlık merkezi, sağlık ocağı gibi herhangi bir sağlık kurumuna ya da doktor muayenehanesine gidilmemelidir.
- Şikayetler geçse de hasta saatler içinde yeni bir inme geçirebileceği için acile başvurmaktan vazgeçmemelidir.
- Hastaneye gidildiğinde hastanın tedavisi için karar verebilecek bir kişi yanında mutlaka bulunmalıdır.
- İlk 6 saatte tedaviye başlanması gerektiğinden hastaneye hızlıca ulaşmak için inmenin geçirildiği yerde zaman kaybedilmemelidir.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 121897
Dişlerimizi sağlıklı tutmak için iyi diş hijyeni evde başlıyor. Ancak pek çoğumuz dişlerimize iyi bakacağım derken bazı yanlışlar yapıyoruz. Diş Hekimi Pertev Kökdemir, diş fırçalarken yapılmaması gereken 10 hatayı açıkladı.
Dişleri fırçaladıktan sonra ağzı su ile durulamak: Dişlerinizi fırçaladıktan sonra ağzını suyla çalkalamayın. Diş macununu tükürebilirsiniz ancak su karışıma girdiği anda diş macunundaki floridin verimi azalacaktır. Bazılarınız ağzınızı alışkanlıktan çalkalamak isteyecektir. Bu durumda ya bol bol tükürün veya ağız suları ile gargara yapın, gargarayı tükürün.
Dişleri yeterince fırçalamamak: Bir diş fırçalama seansı için önerilen süre iki dakikadır. Ortalama bir kişinin fırçalama zamanı sadece 45 saniyedir. 2 dakikadan kısa bir sürede hiçbir şey, diş macununuzdaki florürü, diş minesinin emmesine imkan tanıyamaz. Kısa süreli fırçalama yapıldığında genellikle ağzın bazı kısımları ihmal edilir. Önde inci gibi beyaz dişleriniz olabilir fakat dişlerinizin kenarları ya da ağzınızın arka bölgelerini de atlamamak gerekir. Süreyi uzatmanıza yardımcı olmak için zamanlayıcılarla birlikte elektronik diş fırçaları öneririm. Zamanlayıcınız yoksa, kronometre veya telefon kullanın.
Diş fırçasını çok uzun süre kullanmak: Tutarlı kullanımla (haftada yedi gün, günde iki kez)bir diş fırçasının ortalama ömrü yaklaşık üç aydır. Yaklaşık 200 kullanımdan sonra fırçanızı değiştirmeniz gerekir çünkü kıllar aşınmış ve yıpranmış olur. Yıpranmış veya kırılmış kıllar ağzınızı düzgün temizlemez. Kıllar esnekliklerini kaybettikten sonra diş fırçanızı değiştirin. Günlük kullanımdan birkaç ay sonra bakteri ve besin parçacıkları diş fırçası üzerinde birikmeye başlar. Her üç ayda bir diş fırçanızı değiştirdiğinizden emin olun.
Banyoda diş fırçası saklamak: Muhtemelen hepimiz bu hatayı yapmaktayız. Tuvalet için sifon çekildiğinde klozetinizin içindekiler her yöne saçılır. Eğer banyonuzu başkalarıyla, özellikle de evdeki çocuklarla paylaşıyorsanız, bu daha önemli olacaktır. Diş fırçanıza bir kapak koymak bu riski azaltmanıza yardımcı olur. Diş fırçanızı banyonuzdan başka bir yerde, komodininizdeki veya ecza dolabınızın içindeki bir rafta saklamayı düşünün.
Diş ipi kullanmamak: Günlük diş ipi kullanmayı alışkanlık haline getirin. Diş fırçanızın ulaşmadığı yerlerde dişlerinizin arasındaki plağı çıkarmak için günde en az bir kez diş ipi kullanmak gerekir. Fırçalama ve diş ipi ile çıkarılmayan plak dişleriniz üzerinde sert kireçlenmiş tortulara dönüşür.
Dili temizlememek: Dişlerinizi fırçaladıktan sonra kötü nefes kokusunu önlemek ve bakterileri gidermek için dilinizi temizleyin. Bir dil temizleyicisi, fazla bakterileri dilinizden alır. Bunu yapmak istemiyorsanız, dil kazıyıcıya sahip bir diş fırçası alın. Dişlerinizi fırçaladıktan sonra dilinizi temizlemek için sadece fırçanızın kıllarını da kullanabilirsiniz.
Sert kıllı diş fırçası kullanmak: Diş fırçanızın kılları çok sertse diş etlerinize zarar verebilir. Yumuşak veya orta sertlikte kıllı diş fırçaları kullanın. İhtiyacınız olan tek şey, dişlerinizin arasına sıkışmış gıda parçacıklarını çıkarmak için bir fırça. Yüksek bir kuvvetle kullanılan sert kıllı fırçalar dişlerinizi kaplayan koruyucu diş minesini aşındırabilir. Bu da soğuk bir şeyler içtiğinizde ağrı veren hassas dişlere sebep olur.
Yanlış fırçalama hareketleri yapmak: Dişlerinizi fırçalamanın doğru yolu, oval hareketlerle temizlemektir. Dairesel hareketler dişler arasındaki boşlukları temizlemede daha yumuşak ve etkilidir. Diş fırçası hem dişlere, hem de diş etlerine temas etmelidir. Ön üst ve alt dişlerin arkasını fırçalamak için diş fırçasını dikey olarak tutun ve fırçanın sadece ön yarısını kullanarak yumuşak ve yuvarlak hareketlerle bu bölgeleri fırçalayın. Fırçanızı her zaman 45 derecelik bir açıyla tutmalı ve kısa dairesel hareketlerle yapmalısınız. Kılların bu açıyla tutulması diş eti çizgisinin altında ve üstünde etkin temizlik sağlar. Dişler ve diş etleri arasını temizlemek için orta sıradaki kılları kullanın.
Diş fırçalama rutinini değiştirmemek: Her gün farklı bir bölgeden başlayarak dişlerinizi fırçalayın. Böylece sona kalıp atlanan bölgelerin daha iyi fırçalanmasını sağlayabilirsiniz.
Günde 2 defadan fazla diş fırçalamak: Günde iki kereden fazla dişlerinizi fırçalamanıza gerek yoktur. Bazı insanlar günde üç veya dört kez fırçalamanın uygun olduğunu düşünüyor. Günde iki kereden fazla fırçalamak diş etlerinize zarar verebilir ve diş minesini aşındırabilir.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 117772
Her cildin ihtiyacına özel ürünler geliştiren ve dermokozmetik sektörün lider markası Bioderma, güneş kaynaklı leke oluşma riski yüksek ciltler için geliştirdiği Photoderm Spot’u, ünlü oyuncu Özge Özberk’in katılımıyla 3 Mayıs Cuma günü Nişantaşı Müşkülpesent’te tanıttı.
Bioderma Ülke Müdürü Bayram Kaymak ve Bioderma Pazarlama Müdürü Tuğçe İkiş’in ev sahipliği yaptığı davette katılımcılar, dünyanın leke karşıtı ilk güneş koruyucusu olan Photoderm Spot SPF 50+’ı yakından tanıma fırsatı yakaladılar.
Etkinliğin konuklarından Doçent Doktor Hilal Gökalp, güneş konusunda bilgi verirken güneş ışınlarının etkilerini anlattı.
Lansmanın moderatörlüğünü üstlenen Özge Özberk ise “Bir oyuncu olarak güneş ilham kaynağım ve enerjimi güneşten alıyorum diyebilirim. Yaz mevsimini çok sevdiğim gibi, güneşlenmeyi, sıcak havaların tadını çıkarmayı da çok seviyorum. Ancak güneşin cildimizde neden olacağı olumsuz etkileri önlemek ve güneşten doğru şekilde faydalanmak için cildin ihtiyacına ve tipine uygun güneş koruyucularına ihtiyacımız var. Güneş koruyucular benim yaz-kış kesinlikle kullanmayı ihmal etmediğim ürünlerden. Bioderma’nın güneşin zararlı etkilerine karşı hücreden başlayan koruma sağlayan Photoderm Spot, bu yaz favorim olacak nitelikte. Ürün hem yüksek koruma sağlıyor hem de ciltte leke oluşma riskini minimuma indirmeye yardımcı oluyor. Özel formülü sayesinde de hücreden başlayan koruma sağlıyor. Bir güneş kreminde aradığım tüm özellikleri bu üründe buldum.” dedi.
Yaz ve güneş temasının hâkim olduğu etkinlikte konuklar hem sıcak havanın tadını çıkardılar hem de ünlü oyuncu ile sohbet ederek keyifli anlar yaşadılar.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 115280
Sahur hafife alınmamalı
Kişinin sağlam bir bünyesi varsa oruç tutmak sağlığı bozmazken, sağlık sorunları söz konusu olduğunda oruç tutarken biraz daha dikkatli olunması gerekiyor. ‘Oruç-sağlık’ ilişkisi söz konusu olduğunda akla önce kan şekerinin düşmesi, yani hipoglisemi sorununun geldiğini vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Özel, “Kronik rahatsızlığı olanlar mutlaka doktoruna danışmalı. İftardan sonra bol miktarda sıvı tüketilmeli ve sahur hafife alınmamalı” açıklamasında bulundu.
Oruç, herkesin biyokimyasında bazı değişikliklere neden olur. En çok etkilenen biyokimyasal parametrelerin başında kan şekerindeki değişikliklerin geldiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Özel, “Normalde 6-8, bilemediniz 8-10 saatlik bir zaman dilimine göre ayarlanmış olan açlık süresine alışkın olan metabolizmamız özellikle Ramazan’ın ilk günlerinde kan şekeri dengesini ayarlamada biraz zorlanır” dedi.
Orucun ilk günlerinde kabızlık artabiliyor
Mide-bağırsak hastalıkları olanların, özellikle reflü, gastrit, ülser ve kolit tarzı sorunlara sahip ancak belli bir tedavi süreci içerisinde olan kişilerin oruç süresince ciddi bir problemle karşılaşma olasılıklarının düşük olduğunu söyleyen Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Özel, “Bu hastalıkların akut dönemlerinde olan, aktif hastalığı olanların ise oruç tutma kararını vermeden önce mutlaka hekimleri ile görüşmeleri gerekir” şeklinde konuştu. Orucun ilk günlerinde sindirim sisteminin de bazı uyum sorunları yaşayabildiğini anlatan Prof. Dr. Melih Özel, “Örneğin kabızlığa eğilimi olanların kabızlık sorunu şiddetlenebilir. Bu nedenle iftardan sonra ve sahura kadar olan dönemde bol miktarda sıvı tüketilmeli, özellikle su içmeyi ihmal etmeyip posalı yiyeceklere ağırlık verilmeli” önerisinde bulundu.
Sık aralıklarla ilaç kullanması gerekenler oruç tutmamalı
Özellikle aktif ülseri ya da gastriti olan hastalarda orucun ülser kanamalarına neden olabildiğini söyleyen Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Özel, “Bu nedenle aktif hastalığı olanlar oruç tutmamalı, ya da oruç tutarken şikayetleri aktifleşenler oruç tutmaya devam etmemeli” dedi. Prof. Özel, bunun dışında aktif siroz hastalığı olanların, karaciğer yetersizliği olanların ya da bu hastalıklar için gün içerisinde çok sayıda ve sık aralıklarla ilaç kullanması gerekenlerin ve sindirim sistemi hastalıkları olanların oruç tutmamaları gerektiğini belirtti.
Sahur hafife alınmamalı
Oruç tutarken sık yapılan hatalardan birinin de sahura kalkmayıp sadece iftar ve sonrasında yenilip içilenlerle oruç tutulması olduğunu vurgulayan Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Özel, “Normalde günde üç öğün beslenen birinin öğün sayısı ve yiyecek içecek miktarını aniden ve ciddi miktarlarda azaltmasıyla oluşabilecek problemleri yaşamaması için sahura da önem vermek gerekiyor. Sahuru hafife alıp basit ve yanlış seçimlerle geçiştirmek, hele hele sahura hiç kalkmadan bütün bir günü oruçlu olarak tamamlamaya çalışmak metabolizma için ciddi bir tehdittir. Kısacası sahur öğünü mutlaka ciddiye alınmalı, bu öğüne mutlaka protein yükü fazla yiyecekler yerleştirilmeli” dedi.
BİLGİ İÇİN
GoodWorks İletişim Danışmanlığı:
Damla Gökçen Gümüş – Müşteri Grup Direktörü / Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. / Tel: 0212 217 70 00 Cep: 0546 500 37 26
Ayşe Sorucu Sanıyar – Müşteri Yönetmeni / Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. /Tel: 0212 217 70 00 Cep: 0554 379 07 06
Anadolu Sağlık Merkezi Hakkında
Yaşam kalitesini artırmak için dünya standartlarında sağlık hizmeti sunmak hedefiyle kurulan Anadolu Sağlık Merkezi, modern tıbbın gereklerini yeni ve kapsamlı bir sağlık anlayışıyla hastalarına aktarıyor. Hizmet kalitesine önemli katkı sağlayan Johns Hopkins Medicine (JHM) ile devam eden iş birliği Anadolu Sağlık Merkezi'nin sağlığın merkezi olma vizyonunu da destekliyor. Kurulduğu günden buyana gerçekleştirdiği çalışmalarla ‘Sağlığın Merkezi’ konumuna ulaşan Anadolu Sağlık Merkezi; onkoloji, kalp damar sağlığı, kadın hastalıkları ve tüp bebek, nöroloji, cerrahi bilimler ve iç hastalıkları dahil olmak üzere tüm branşlarda sunduğu hizmetlerde hasta odaklı yaklaşımla hareket ediyor. Hizmetlerinde hasta hakları ve güvenliğini temel önceliği olarak belirleyen Anadolu Sağlık Merkezi, kaliteli sağlık hizmeti ile dünyanın farklı bölgelerinden gelen hastalara tedavi olanağı sunuyor.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 112961
UCB Pharma Türkiye’nin koşulsuz desteğiyle, ankilozan spondilit (AS) hastalığına dikkat çekmek amacıyla oluşturan Dünya AS Günü “Hareket Özgürlüktür” projesi kapsamında hazırlanan farkındalık filmi sosyal medyada yayındı. “Hayatınız Tesadüflere Kalmasın” mesajı taşıyan film, önemsenmeyen bel ağrısı ve genellikle bel fıtığıyla karıştırılan AS hastalığının, günlük yaşama olan olumsuz etkilerine dikkat çekiyor.
İç Hastalıkları Uzmanı ve Romatolog Prof. Dr. Süleyman Özbek, ülkemizde çok fazla bilinmeyen bu hastalığın her 200 kişiden 1’inde görüldüğünü ve erken teşhisin tedavi sürecindeki en önemli etken olduğunu belirtiyor.
Türkiye’de her 200 kişiden 1’inde görülen ve halk arasında omurgayı tutan iltihaplı romatizma olarak bilinen ankilozan spondilit (AS), erken teşhis edilmemesi ve etkili tedavi uygulanmaması durumunda hareket kısıtlılığına, kalıcı sakatlıklara ve deformasyonlara neden olabiliyor. Toplumda çok fazla bilinmeyen ve genelde bel fıtığıyla karıştırılan hastalık hakkında farkındalık yaratmak amacıyla her yıl mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kabul ediliyor.
Bu özel gün için, AS hastalığına dikkat çekmek amacıyla UCB Pharma’nın koşulsuz desteğiyle bir video hazırlandı. “Hareket Özgürlüktür” projesi kapsamında “Hayatınız Tesadüflere Kalmasın” mesajıyla yayınlanan video, bel ağrısı sanılarak çok önemsenmeyen ağrıların daha ciddi sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor. Arka Sokaklar dizisiyle tanınan oyuncu Alp Korkmaz, farkındalık filminde bir AS hastasını canlandırıyor.
Ayrıca, proje kapsamında yayına alınan www.hareketozgurluktur.com sitesi üzerinden; hastalığın sebep ve sonuçlarına, günlük hayata olan etkilerine, tedavi sürecine dair birçok bilgiye detaylı şekilde ulaşılabiliyor.
AS Hastaları Erken Teşhis ve Doğru Tedavi ile Hareket Özgürlüğüne Kavuşabiliyor
Dünya Ankilozan Spondilit Günü’ne özel açıklamalarda bulunan Romatoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Özbek, hastalığının en temel belirtisinin üç aydan uzun süren bel ağrısı olduğuna dikkat çekerek, AS hastalarının yaşadıkları tüm zorluklara rağmen erken teşhis ve doğru tedaviyle olumlu sonuçlar elde edildiğini söyledi.
Özbek, “AS, bugün en sık görülen romatizmal hastalıklardan biri. Erken teşhisin hayati önem taşıdığı bu hastalık omurga, kuyruk sokumu kemiği ve leğen kemiğini birleştiren eklemleri etkiliyor. Geç teşhis edilirse ciddi sakatlıklara ve deformasyonlara neden oluyor. Bu da işgücü kaybı, yaşam kalitesi ve süresinde azalma demek. Bu sebeple, özellikle şiddetli bel ağrılarının önemsenmesi ve mutlaka bir romatoloğa görünmek gerekiyor. Toplumumuzda bu hastalık çok fazla bilinmediğinden genellikle teşhis konulamıyor ve tedavi süreci çok geç başlıyor. Bu da hastanın hayatını zorlaştırıyor. Biz, UCB Pharma’nın koşulsuz desteğiyle oluşturduğumuz “Hareket Özgürlüktür” projesi ile erken teşhis ve doğru tedavinin önemine dikkat çekmeyi amaçladık” diye konuştu.
Daha Özgür Hayat Sizin Elinizde
Kampanyanın isminin AS hastaları da dahil olmak üzere tüm romatizma hastalarının hareketleri çok kısıtlandığı için özellikle “Hareket Özgürlüktür” olarak seçildiğini söyleyen Prof. Dr. Süleyman Özbek, projenin asıl amacının romatizmal hastalıkların daha fazla insanın hayatını zorlaştırmasına engel olmak olduğunu belirtti. Bel bölgesindeki ağrıların önemsenmesi ve mutlaka bir uzmana danışılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Özbek, proje kapsamında hazırlanan videoda da buna vurgu yaptıklarını ve erken teşhisin, dolayısıyla daha özgür bir hayatın aslında hastanın kendi elinde olduğunu söyledi.
UCB hakkında
UCB, Belçika Brüksel merkezli nöroloji ve immünoloji kökenli ağır hastalıkların tedavisi için yenilikçi ilaç ve çözümlerin keşfedilmesine ve geliştirilmesine odaklanan global bir biyoteknoloji ilaç şirketidir. Yaklaşık 8.500 çalışanıyla 40 ülkede aktif olarak faaliyet göstermektedir. 2015 yılındaki toplam geliri 3.88 milyar Euro’dur. UCB hisseleri Brüksel Euronext borsasında işlem görmektedir (sembol: UCB). UCB’yi @UCB_news hesabıyla Twitter’da takip edebilirsiniz. www.ucb.com