Sağlık
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 6559
Batıgöz Sağlık Grubu Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sevil Arı Yaylalı uyarıyor: “Nasıl ki eski fotoğraf makinelerinde film olmadan fotoğraf çekmek mümkün olmuyorsa; retina hasarlı olduğunda da görmek mümkün değildir. Retina yırtığı varsa en kısa sürede tedavi edilmelidir”
Batıgöz Sağlık Grubu Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sevil Arı Yaylalı, retina yırtılması ile ilgili bilgiler verdi…
Gözde retina nerededir, ne işe yarar?
Retina, gözün arka bölümünün iç yüzünü örten tabakadır.Retinayı eski fotoğraf makinelerindeki filme benzetebiliriz. Gördüğümüz cisimlerin görüntüleri retinada oluşur. Fotoğraf makinelerinde film olmadan fotoğraf çekmek mümkün olmadığı gibi retina hasarlı olduğunda da görmek mümkün değildir.
Retina yırtılabiliyor mu? Neden yırtılıyor?
Evet, retina göze gelen şiddetli bir darbede yırtılabilir. Bunun dışında gözün içini dolduran ve retinaya yapışık olan jelin, yaşla birlikte büzüşmesi sırasında bazı hastalarda retinada yırtık oluşabilir. Uzağı göremeyen miyop hastalarda bu büzüşme daha erken yaşlarda olabilir ve bu hastalarda retina daha incedir. Dolayısıyla miyop hastalarda retina yırtığı oluşma riski daha fazladır.
TEDAVİ EDİLMEZSE KÖRLÜĞE NEDEN OLUR
Retinası yırtıldığında kişi ne hisseder?
Doç. Dr. Sevil Arı Yaylalı, “Retina yırtığında; hasta şimşek çakması, flaş patlaması gibi bir görüntü görebilir. Ayrıca gözünün önünde aniden beliren gezen cisimler fark edebilir. Bazı hastalar bu cisimleri ’bulut’ olarak tarif etmektedir” dedi.
Retina yırtılması ciddi bir durum mudur? Hasta bulguları önemsemez ve doktora gitmezse ne olur?
Yırtık tedavi edilmez ise gözün içini dolduran sıvı retinanın altına girer ve retina yerinden ayrılır. Sonuçta hasta ilk başlarda retina kısmen ayrıldığında üst-alt veya yan bölümlerde gölge görür. Zamanla, bütün retina ayrıldığında tamamen göremez olur.
YIRTILMIŞ OLAN BİR KUMAŞI DİKMEK GİBİDİR
Retina yırtığının tedavisi nasıl yapılır?
Tedavi hasta için son derece kolaydır. Hasta muayene masasında oturur gibi lazerde oturur bu esnada retina uzmanı yırtığın etrafına lazer uygular. Bu lazer tıpkı yırtılmış olan bir kumaşı dikmek gibidir.
“Retina yırtığı tedavi edilmezse retina yerinden ayrılır” dediniz; bu durumda tedavi nasıl yapılır?
Retina yerinden ayrıldığında tedavi artık cerrahidir. Göz içi ve göz dışı müdahaleler ile ayrılma tamir edilir. Göz içi olan cerrahi müdahaleye; vitrektomi denir. Bu cerrahi sakinleştirici ilaçlar eşliğinde ve lokal anestezi altında, yani göz uyuşturularak da yapılabilir. Bu yöntem özellikle genel anestezinin sakıncalı olduğu bazı hastalarda avantaj sağlar. Bazı hastalar ameliyat aşamasında endişe duymaktadırlar. Ancak son yıllarda cerrahi cihazlar, aletler ve yöntemlerdeki ilerlemeler sayesinde retina ayrılması ameliyatlarında özellikle erken müdahale ettiğimiz hastalarda çok iyi sonuçlar elde edilmektedir.
RETİNA UZMANINA BAŞVURMALARI ÖNEMLİ
Anlattığınız şikayetleri olan hasta, doktora ne zaman başvurmalıdır?
“Bu şikayetleri olan hastalar en kısa sürede göz uzmanına başvurmalıdır” diyen Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sevil Arı Yaylalı, “Yırtık oluşmuşsa lazerle erken müdahale retinanın ayrılmasını engelleyebilir ve böylece ameliyata gerek kalmayabilir. Hasta doktora gelmeden retina yerinden ayrılmışsa da erken dönemde yapılacak ameliyat ile daha iyi sonuçlar almak mümkündür” dedi.
Hasta, hekimini nasıl seçmelidir?
Her göz doktoru bütün göz rahatsızlıklarını tedavi eder diye yanlış bir anlayış vardır. Aslında göz rahatsızlıkları da kendi içinde retina, kornea hastalıkları, göz tansiyonu, şaşılık gibi alt dallara ayrılır. Dolayısıyla retina ile ilgili problemler de retina uzmanının konusudur. Bu nedenle hastaların retina uzmanı bulunan merkezlere başvurmaları çok önemlidir. Retina günümüzde henüz yerine konulamayan gözdeki bir kaç dokudan birisi olduğu için de hastalara bilgili ve tecrübeli retina uzmanlarını tercih etmelerini öneriyorum.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 8123
Burun; yüzümüzün ortasında hem fonksiyonel, hem de estetik olarak önemli bir yerdedir. Genetik etkenler veya çocuklukta geçirilen fark edilemeyen ya da önemsenmeyen travmalar sebebiyle burun iç duvarında eğrilik düzeltilmesi operasyonu; en çok yapılan kulak burun boğaz ameliyatlarının başında geliyor.
Burnunuzdan nefes alamadığınızı hissediyor, burun ameliyatı olmayı düşünüyorsanız öncesinde kendinize sormanız gereken en önemli beş soruyu Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Denizhan Dizdar cevapladı…
1) Burnumdan mı nefes alıyorum?
Çok basit bir soru gibi görünse de burnunda duvar eğriliği veya et (konka) ,büyümesi olan insanlar yıllarca burun tıkanıklığı ile yaşadıkları için normal nefes almayı bilememektedir. Bunun sonucunda; gece ağzı açık uyumak, efor esnasında ağızdan nefes almak, uykuyu alamamak, sık boğaz enfeksiyonu geçirmek gibi burun tıkanıklığına bağlı ikincil semptomlar gelişmektedir. Burun tıkanıklığı olan insanlar bu problem kendilerine bildirildiğinde ve bilinçli olarak burundan nefes almaya çalıştıklarında sıkıntıyı fark etmektedir.
2) Horluyor muyum?
Horlama; gece uyurken ağzın açık olması sonucu oluşan bir durumdur. Bunun pek çok sebebi olabilir. Ancak burnu tıkalı birinin otomatik olarak uyurken ağzını açmak zorunda olması, burun tıkanıklığını; horlamanın en önemli ve en sık karşılaşılan sebeplerinden biri yapmaktadır.
3) Uyku apnem var mı?
Bu şikayet genellikle uyuyanın değil ama onunla aynı yatağı, odayı, evi paylaşanların dile getirdikleri bir konudur. Gece uyurken ağzı açık olmanın ve horlamanın doğal bir sonucu olarak küçük dil sarkacak ve horlamayı takiben ani nefes durmaları olacaktır. Bu durum 1-5 saniye arasında sürebilir, bir gece uykusu boyunca 1-20, hatta daha fazla olabilir. Bu durum uyuyan tarafından fark edilmeyebilir ancak etraftakiler için korkutucudur.
4) Uykumu alabiliyor muyum, kendimi depresif ve yorgun hissediyor muyum?
Uyku; vücudun, gün içinde yorulan beynin kendini şarj etmesi, yenilemesi için olmazsa olmazdır. Ancak burada bahsedilen bölük pörçük kalitesiz uyku değil en az 6 saat derin uykudur.Uyku apnesi olan hastalar apne esnasında uyanıklığa çok yaklaştıklarından dolayı, derin uyku süreleri kısadır. “Ne kadar uyursam uyuyayım hep yorgun kalkıyorum, kendimi mutsuz hissediyorum” cümlesi; burun tıkanıklığı yaşayan kişilerde çok sık duyulan şikayetlerdir.
5) Sık boğaz enfeksiyonu geçiriyor muyum?
Burun tıkanıklığı olan ve bunun farkında olmayan pek çok kişi, gece ağzı açık uyudukları ve boğaz kuruluğuna bağlı boğaz enfeksiyonu geçirdikleri için sık sık doktora başvurur. Eğer siz de sık boğaz enfeksiyonu geçiriyor iseniz bir kulak burun boğaz uzmanına başvurmalısınız.
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Denizhan Dizdar, “Yukarıdaki bu sorulara cevabınız EVET ise; mutlaka bir kulak burun boğaz doktoruna başvurup detaylı bir KBB muayenesi yaptırmalısınız” diyerek uyarıyor.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 6331
Polen alerjisini duymayan yoktur. Çoğu insan için süt, yumurta gibi besin maddeleri alerjendir. Alerjik rinitten yakınanların sayısı da hiç az değil. Vücudun bağışıklık sisteminin herhangi bir maddeye karşı gösterdiği aşırı hassasiyet reaksiyonuna alerji veriliyor. Peki ya su alerjisini duydunuz mu? Ya da teknolojiye karşı alerji mümkün mü? Ayakkabıya alerjisi olan bir tanıdığınız var mı? Acıbadem Bodrum Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Eren, alerjinin neden arttığı konusunda ve çok nadir görülen ilginç alerji tipleri hakkında bilgi veriyor.
“Ütopik” değil “Atopik”
Alerjiye yatkın insanlar ‘atopik’ olarak adlandırılıyor. Atopi bir hastalık olarak değerlendirilmiyor ancak kalıtsal bir özellik. Normalde insan vücuduna zararı olmayan maddeler atopik (alerjiye yatkın) insanlarda reaksiyonlara neden olabiliyor. Alerjiye neden olan bu maddelere de "alerjen" adı veriliyor. Alerjik hastalıklar temel olarak 4 ana klinik tablosu altında toplanıyor:
• Alerjik nezle veya alerjik rinit
• Göz nezlesi ya da alerjik konjiktivit
• Alerjik astım
• Ürtiker (Kurdeşen - deri alerjisi)
Yoğun çalışma da alerji nedeni olabiliyor
Değişen yaşam ve beslenme şartları alerjenlerin nedenini ve çeşidini de değiştiriyor. Stres, yoğun çalışma ortamı, elektro-manyetik kirlilik, hasta bina sendromu olarak adlandırılan havasız ortamlar, hava kirliliği, gıdalara eklenen katkı maddeleri gibi etkenler alerjilerin görülme sıklığının artmasına yol açıyor.
En sık görülen alerjiler
Dönemsel alerjilerin en fazla görüldüğü zaman bahar ayları. Bu dönemde ağaç, ot ve çiçek polenlerinin yoğunluğu en üst seviyeye çıkıyor. En sık rastlanan alerjenler ise ot ve ağaç polenleri, evcil hayvanların deri döküntüleri; süt, yumurta, soya, deniz ürünleri, meyve ve kuruyemişler gibi çeşitli gıdalar, akarlar, küf mantarları, arı sokmaları, bazı ağrı kesici ve antibiyotikler; lastik, kauçuk benzeri maddeler (latex); kolye, küpe gibi takılar (kontakt dermatit ve egzema) olarak sıralanıyor. Ama bazı alerjiler var ki gerçekten de çok şaşırtıcı.
En ilginç 10 alerji
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Eren, çok nadir görülse de kimi insanların çok ilginç alerjileri olduğunu da kayda geçiriyor. Bunlar şöyle sıralanıyor:
• Ayakkabı alerjisi: Bazı insanlar derinin işlenmesinde kullanılan kimyasallara egzama benzeri alerjik reaksiyon gösterebiliyor. Deriden uzak durulduğunda birkaç gün içinde kaybolan bu dermatolojik reaksiyonu önlemek için deri ayakkabıların mutlaka çorapla kullanılması gerekiyor.
• Çikolata alerjisi: Bazı kişilerde çikolata içindeki besin katkı maddelerine karşı deride kaşıntı, kabarıklık gibi ürtiker ve egzema benzeri reaksiyonlar olabiliyor. Tek çözüm reaksiyon oluşturan çikolata tipini listeden çıkarmak.
• Güneş alerjisi: Güneşle temas edince kendini göstermeye başlayan ve güneşteki UV ışınlarından kaynaklanan bu alerji tipinde belirtiler ciltte kızarıklık, kabarma ve kaşıntı olarak kendini gösteriyor.
• Soğuk alerjisi: Alerjik reaksiyonlara neden olan bu alerji tipinde sadece soğuk hava değil soğuk suda yüzmek gibi durumlar da tehlike arz ediyor. Alerjiye neden olan şey ise kan basıncının ani olarak düşmesi olarak biliniyor.
• Spor alerjisi: Egzersizden sonra yemek yenince ortaya çıkabiliyor. Yemekten bağımsız bir şekilde de kendini gösterebiliyor. Egzersiz alerjisinde ciltte kızarıklıklar ve ağır durumlarda anaflaksi görülebiliyor.
• Su alerjisi: Suyla temas sonrası ciltte ürtiker benzeri kızarıklıklar oluyor. Kısa sürede kaybolan bu alerji çok nadir ortaya çıkıyor.
• Su hariç tüm yiyecek ve içeceklere alerji: Dünyada bilinen tek örneği Avustralyalı çocuk Kaleb Bussenschutt. Kaleb’in sadece suya, buza ve belli bir marka altında üretilen limonataya alerjisi yok. Onun dışında ne yerse yesin anında kusuyor. Beslenmesi ise günde 20 saat bir tüp yardımıyla midesine aktarılan gıdayla yapılıyor.
• Teknoloji alerjisi: Migren benzeri baş ağrısı ve deri reaksiyonlarına neden olabilen bu alerji tipinde en olası neden saç kurutma makinesi, wireless sistemleri, mikrodalga fırınlar ve cep telefonlarına bağlı ortamda oluşan elektro-manyetik kirlilik. Son yıllarda bu durum “Hasta Bina Sendromu” olarak da adlandırılıyor.
• İç çamaşırı alerjisi: Kauçuk ve sentetik dokuma ürünlerine karşı hassas kişilerde görülüyor. Özellikle iç çamaşırdakki lastikli bölümlerin tene değdiği noktalarda ortaya çıkıyor.
• Meni alerjisi: Çok nadir görülen bir alerji türü. Kadınların spermaya alerjileri olduğu gibi bazı erkeklerin de kendi spermalarına alerjik reaksiyonları olabiliyor.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 5646
İstanbul, Nisan 2019 – “Sen de Dokun, Ritmin Değişsin” eğitimleri ile Parkinson hastalığına farkındalık oluşturmak ve Parkinson hastalarının sosyal yaşamlarına destek olmak amaçlanıyor.
Parkinson hastalığı hareketleri etkileyen, ilerleyici, sinir sistemi bozukluğu hastalığıdır.1 Dünyada 10 milyon, Türkiye’de ise 150 bin civarında Parkinson hastası olduğu tahmin ediliyor.2 Parkinson hastalığında; en yaygın olarak titreme, kas sertliği, ve hareket yavaşlığı gibi belirtiler ortaya çıkıyor ve hastalık ilerledikçe bu semptomlar giderek kötüleşebiliyor.3 Parkinson hastalığının ileri evresindeki hastalarda, düşme ve denge bozukluğu sık görülebilir ve hastalar günlük işlerini yerine getiremeyebilir.3
Parkinson hastalığı konusunda toplumsal bilinçlendirme yaratmak adına 11 Nisan tarihi, tüm dünyada Dünya Parkinson Hastalığı Günü olarak kabul ediliyor. Parkinson Hastaları Derneği ve global biyofarma şirketi AbbVie’nin koşulsuz desteği ile gerçekleştirilen “Sen de Dokun, Ritmin Değişsin” eğitimleri ile Parkinson hastalığı konusunda toplumda farkındalık oluşturmak ve hastaların sosyal yaşamlarında iz bırakmak amaçlanıyor. “Sen de Dokun, Ritmin Değişsin” eğitimleri sayesinde Parkinson hastaları haftada bir gün, Parkinson Hastaları Derneği’nde bir araya gelerek beden perküsyonu eğitimleri alıyorlar.
“Sen de Dokun, Ritmin Değişsin” eğitimlerinde amacımız parkinson hastalarının yaşama olan bağlılıklarını güçlendirmek
Proje kapsamında profesyonel davulcu Fikri Yargıcı, on beş Parkinson hastasına beden perküsyonu eğitimi verdi. Yurtdışında özellikle İspanya’da bu tarz projelerin gerçekleştiğini ifade eden Yargıcı, “Eğitimler sırasında hastalar hem el hem de ayakları ile ritim tutarak koordinasyon çalışması yapmış oluyorlar ve ince motor becerilerini de geliştiriyor. Amacımız Parkinson hastalarının yaşama olan bağlılıklarını güçlendirmek. Ayrıca, eğitimler boyunca çok keyifli zaman geçirdiğimizi mutlaka belirtmek isterim” dedi.
Türkiye’de bir ilk
Parkinson hastalarına yönelik Türkiye’de ilk kez böyle bir çalışma yapıldığını belirten Parkinson Hastaları Derneği Başkanı Gülnur Kelçe, beden perküsyonu eğitimlerinin hastaların fiziksel ve sosyolojik gelişimine katkı sağladığını gözlemlediklerini belirtti. Kelçe, “Parkinson hastaları sosyal yaşamlarından kopmayarak takım çalışması ile beden perküsyonu performansı sergiliyorlar” dedi. Hastaların yaşam kalitesini arttırmada hasta yakını, hasta ve hekim koordinasyonuna da dikkat çeken Kelçe, bu çalışmanın Parkinson hastalarının genel yaşam kalitesine olumlu etkisi olduğunu belirtti.
Yaptığımız her işin merkezine hastaları koyuyoruz
AbbVie Türkiye Hasta İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Figen Şamdancı, ileri evre Parkinson hastalığı hakkında farkındalık oluşturarak hastalara tedavilerin ötesinde sağlık çözümleri sunmayı amaçladıklarını belirtti. Şamdancı, “AbbVie olarak fark yaratan en önemli özelliğimiz, yaptığımız her işin merkezine hastaları koymak. Hastaların ve toplumun bilinçlenmesine destek olan farkındalık çalışmalarına her zaman öncelik veriyoruz” dedi.
AbbVie Hakkında
AbbVie araştırmaya dayalı global bir biyofarma şirketi olarak, dünyanın en ciddi ve karmaşık bazı hastalıklarına yönelik yenilikçi ve ileri tedaviler geliştirmeyi taahhüt etmektedir. Şirketin misyonu uzmanlığını, işine adanmış çalışanlarını ve yenilikçiliğe yönelik benzersiz yaklaşımını kullanarak, başlıca dört alanda faaliyet göstermektedir: immünoloji, onkoloji, viroloji ve sinir bilimleri. AbbVie çalışanları, 75’ten fazla ülkede her gün dünyanın dört bir yanındaki insanlar için sağlık çözümlerini iyileştirmek üzere çalışmaktadır. AbbVie hakkında daha fazla bilgi için www.abbvie.com ve www.abbvie.com.tr adreslerini ziyaret edebilirsiniz. @abbvie’yi Twitter, Facebook, Linkedin ve Instagram’da; @ abbvieturkiye’yi Twitter, Facebook ve Instagram’da takip edebilirsiniz.
Parkinson Hastaları Derneği hakkında
Parkinson Hastaları Derneği; hasta, hasta yakını ve gönüllülerin desteğiyle 2014 yılı Nisan ayında kurulmuştur. Derneğin çalışmalarında en büyük öncelik, Parkinson hastalığının toplumda bilinmesini sağlayarak farkındalık oluşturmaktır. Parkinsonlu bireylerin ve yakınlarının sıkıntılarını, sorunlarını paylaşarak yaşam kalitelerinin artırılması için çözümler sağlayan Parkinson Hastaları Derneği; uzmanların ve gönüllülerin desteğiyle Parkinson hastalarını topluma kazandırmak için egzersiz, terapi, eğitim ve iletişim programları gibi faaliyetlerle destek ve eğitimler vermektedir.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 7197
Sosyal medyada fotoğraf paylaşırken neden filtre kullanıyoruz? Görünüşümüzle ilgili kimden neyi saklamak istiyoruz? Ne olsa filtrelere ihtiyaç duymayız?Allergan Medikal Estetik’in Küçük Bir Dokunuş Platformu; IPSOS iş birliğinde 33 şehirde tüm bu soruların yanıtlarını aradığı kamuoyu araştırmasının sonuçlarını, 9 Nisan Salı günü Sofa Hotel – Hall Arts’ta, alanında uzman isimlerle birlikte gerçekleştirdiği ‘Filtresiz Sohbetler’ etkinliğinde masaya yatırdı. Araştırmaya katılan kadınların neredeyse tamamı Instagram’da selfie paylaşırken, iki kadından biri tüm fotoğraflarında filtrelerin arkasına gizleniyor.
Allergan Medikal Estetik’in Küçük Bir Dokunuş Platformu tarafından düzenlenen ‘Filtresiz Sohbetler’ etkinliklerinin ilki, 9 Nisan Salı günü Sofa Hotel – Hall Arts’ta gerçekleştirildi. Plastik, Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Seyfi Akbay, Medikal Estetik Hekimi Dr. Mustafa Karataş, Dermatoloji Uzmanı Dr. Ebru Sağlık, Uzman Psikolog Semiha Kaya, ‘Yaşının İyisi Ol’ Kitabının Yazarı Şah Yaycı, IPSOS Türkiye Sağlık Araştırmaları Müdürü Pınar Kıvılcım’ın katıldığı panelin moderatörlüğünü ise Allergan Tüketici Pazarlama ve İletişim Müdürü Aycan Uğur yaptı. Kadınların sosyal medyada kullandıkları filtrelerle imtihanının ve güzellik yolculuğunun masaya yatırıldığı etkinlikte, IPSOS ile gerçekleştirilen filtre algısı araştırmasının çıktıları da paylaşıldı. Araştırmaya göre; kadınların yüzde 50’si sosyal medyada kendi fotoğraflarını filtresiz paylaşmıyor. Güzel kadını tanımlarken ise kırışıksız, elmacık kemikleri belirgin, dolgun dudaklı gibi ifadeler kullanıyorlar.
Her 2 kadından 1’i cildinin görünümünden memnun değil!
Dış görünümünü iyileştirmek için profesyonel destek almaya sıcak bakan kadınlarla Türkiye’nin 33 ilinde yapılan kamuoyu araştırmasının sonuçlarını paylaşan IPSOS Türkiye Sağlık Araştırmaları Müdürü Pınar Kıvılcım, “Araştırmaya katılan kadınların neredeyse tamamının en çok kullandığı sosyal medya platformu Instagram. 10 kadından 9’u Instagram’da kendi fotoğraflarını paylaşıyor ve bunların yaklaşık yüzde 30’u haftada en az 1 kez paylaşım yapıyor. Bu paylaşımları yaparken ise filtrelerin arkasına saklandıklarını söyleyebiliriz. Her 5 kadından 3’ü filtre kullanmadan fotoğraf paylaşamıyor. Beyaz yakalı ve 25-40 yaş arasında genç kadınlarda filtre kullanım oranı daha fazla, çünkü göz önünde ve sosyal olan kadınlar kendilerini ‘en iyi hallerini göstermek zorunda’ hissediyor. Filtre kullanan kadınların yüzde 50’si ise daha iyi görünen bir cilt beklentisi içinde. Çünkü filtresiz fotoğraflarda kendilerini yorgun ve bakımsız buluyorlar. Bu nedenle kadınların yüzde 48’i ciltlerini daha pürüzsüz göstermek için, yüzde 42’si daha canlı bir cilt için ve yüzde 36’sı daha güzel görünmek için filtre kullanıyor” dedi.
Beyaz yakalı kadınların filtrelerden beklentisinin ise öncelikli olarak canlı görünmek olduğuna dikkat çeken Kıvılcım, çalışan kadının her zaman pozitif ve kusursuz görünmek istediğini belirtti.
Filtre kullanmadığını belirten hemcinslerine inanmıyorlar
Kadınların filtre kullandıklarını dile getirmekten hoşlanmadıklarına da dikkat çeken Kıvılcım, “#nofilter etiketi ile fotoğraf paylaşmak katılımcılar için genel olarak olumlu bir tavır. Her 3 kadından 1’i filtresiz fotoğraf paylaşabilen kadını kendiyle barışık, modern ve özgüvenli buluyor. Ancak bununla birlikte katılımcıların yüzde 75’i filtre kullanmadığını söyleyen kadınlara inanmıyor” dedi.
Kadınların yüzde 50’sine göre medikal estetikle filtrelerden kurtulmak mümkün
Sonuçlara göre, araştırmaya katılan kadınların yüzde 90’ı filtrelerle abartılı görünmeyi değil kendi görünüşlerinin en iyi versiyonuna ulaşmayı hedefliyorlar. Bu nedenle daha çok, cildin yorgun görünümünü önleyen ancak genel yapısını bozmayan hafif filtreleri tercih ediyorlar. Yıldırım, “Kadınların yüzde 40’ı filtresiz fotoğraf paylaşmak istese de kendilerini yeterince canlı ve bakımlı hissetmedikleri için yapamıyor. Yüzde 50’si ise ciltleri için medikal estetik uygulaması yaptırdıktan sonra filtresiz fotoğraf paylaşabileceğini söylüyor” dedi.
Filtresiz fotoğraf paylaşmak kadınlar için bir hedef
Etkinlikte filtre kullanımı ve güzellik algısı ile ilgili araştırma sonuçlarını yorumlayan Plastik, Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Seyfi Akbay, “Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla selfie paylaşımı kadınlar arasında bir statü göstergesi haline geldi. Kadınlar artık sosyal ortamlarda olduğu kadar sosyal medyada da güzel, bakımlı ve kendinden emin görünmek istiyor. Birçok hastam küçük bir dokunuş ile doğallıklarını kaybetmeden kendilerinin en iyi haline ulaşmak istiyor. Filtresiz fotoğraf paylaşabilmek onlar için bir hedef” dedi.
Küçük dokunuşlarla canlı ve pozitif bir ifade mümkün
Filtresiz fotoğraflar için uygulanabilecek küçük ve zahmetsiz işlemler hakkında bilgi veren Medikal Estetik Hekimi Dr. Mustafa Karataş, “Cilde kaybettiği hacmi geri kazandırmak, ince çizgileri azaltmak ve yüzü biçimlendirmek için artık elimizde güvenilir ve basit çözümler var. Vücutta doğal olarak bulunan ve cilde hacim veren hyalüronik asit içeren dermal uygulamalar ile yapılacak küçük dokunuşlar, kendi doğal görünümünüze dönmenize olanak sağlıyor. Bu yöntemle daha genç, canlı, pürüzsüz bir cilde sahip olmak da; ifadenizi yorgun, üzgün, cansız hale getiren etkilerden kurtulmak da mümkün” dedi.
Kendimizin en iyi olmak için zamanında yardım almak önemli
Cildin ihtiyaçları zamanında karşılandığında kadınların sağlıklı ve canlı görünümlerini koruyabildiğine dikkat çeken Dermatoloji Uzmanı Dr. Ebru Sağlık; “Yüzümüzün orta kısmında başlayan yaşlanma belirtileri bizi yorgun ve üzgün gösteriyor. Bu da fotoğraflara yansıdığında kendimizi yeterince iyi hissetmiyoruz. Bize başvuran hastaların büyük kısmı ‘artık filtresiz fotoğraf paylaşabilmek istiyorum’ yorumunu yapıyorlar. Görünüşümüzün en iyi halini koruyabilmek için çok fazla yaşlanmayı beklemeden, cildimizin ihtiyaçlarını doğru zamanda karşılamamız gerekiyor. 30’lu yaşlardan itibaren küçük dokunuşlarla kendimiz gibi görünmeye devam edebilir, görünüşümüzü muhafaza edebiliriz. Geç kalındığında doğal güzelliğimizi geri kazanmak için daha fazla efor sarf etmek gerekiyor” dedi.
Kadınlar görünmek istedikleri kişiyi sosyal medyada yaratıyor
Kadınların filtrelerin arkasına saklanma ihtiyacının temelinde, görünüşlerinde buldukları ufak kusurlardan memnun olmamaları olduğunu belirten Uzman Psikolog Semiha Kaya, filtre kullanım kararıyla ilgili şunları söyledi: “Bir kadın kendini aynada küçük kusurlara takılıyorsa, güzel hissetmiyorsa bu özgüvenini olumsuz etkiliyor. Beğenilme ihtiyacını da sosyal medyada paylaştığı fotoğraflarla gidermek istiyor ve filtreler kullanarak aslında görünmek istediği kişiyi yaratıyor. Beğeni aldığında gururu okşanıyor, özgüven kazanıyor ve yalnızlık hissi ortadan yok oluyor. Aslında tek ihtiyaç duyduğu daha iyi, canlı, neşeli ve özgüvenli görünmek.”
Günümüzde ‘iyi’ görünmek bir gereklilik
‘Yaşının İyisi Ol’ kitabının yazarı Şah Yaycı, güzelliğin etrafımıza yaydığımız bir duygu, bir his olduğunu, bunun da yaşımızın iyisi olmakla ilgili olduğunu belirterek, “Bugün sonuçlarını konuştuğumuz araştırma da gösteriyor ki, özellikle gelir düzeyi yüksek, çalışan ve genç kadınlar daha fazla filtre kullanıyor. Mükemmeliyetçi oldukları ve daha fazla göz önünde bulundukları için en iyi hallerini göstermeyi bir gereklilik olarak görüyorlar. Bu noktada kadınlar 30’lu yaşlardan itibaren yapılabilecek küçük medikal dokunuşlarla her yaşta, o yaşın en iyisi olarak kalabilirler” dedi.
Araştırmanın çarpıcı sonuçları ise şöyle;
• Araştırmaya katılan kadınların yüzde 60’ı filtre kullanmadan fotoğraf paylaşmıyor.
• Beyaz yakalı kadınların filtre kullanım oranı diğerlerine göre daha yüksek. Özellikle gelir düzeyi yüksek ve 25-40 yaş arası kadınlar daha fazla filtre kullanıyor. Mükemmeliyetçi oldukları ve daha fazla göz önünde bulunarak daha aktif bir sosyal hayata sahip oldukları için, kendilerinin en iyi halini göstermek zorunda hissediyorlar.
• Kadınlar filtreleri daha iyi, canlı, pürüzsüz ve doğal bir cilt görünümüne sahip olmak için tercih ediyor. Her iki kadından biri fotoğraflarda cildinin görünümünden memnun değil.
• Kadınların yarısı medikal estetiğin filtrelere çözüm olduğunu düşünüyor. Kadınların 3’te 1’i medikal estetiğim olsaydı filtrelere ihtiyacım kalmazdı diyor.
• Kadınların ortalama yüzde 80’i filtre uygulamaları için fotoğraf başına 5 dakikaya kadar zaman harcayabiliyor. Bir yandan kolay kullanımlı filtreleri tercih ederken, bir yandan da ortamdan kopup fotoğraflarına filtre yapmaya odaklanmaktan çekinmiyorlar.
• Kadınların yüzde 50’si filtre kullandığı belli olmasın istiyor.
Beyaz yakalı kadınların yarısı #nofilter (filtresiz) etiketini bir özgüven göstergesi olarak kullanıyor.
• Araştırmaya katılan kadınların neredeyse tamamının Instagram hesabı bulunurken, yüzde 83’ünün Facebook hesabı bulunuyor. Bunları sırasıyla Youtube, Twitter ve Linkedln takip ediyor.