Sağlık
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 4843
Yakın gözlüğü takmak istemiyorsanız…
Presbiyopinin yani yakını görememenin sebebi, yaşlanan merceğin daha sert hale gelmesi ve esnekliğinin azalmasıdır. Bu sorundan kurtulmanın yolu ise presbyond lazerdir
Gözlerimiz özellikle 40 yaşından sonra yakını görme yeteneğini yavaş yavaş kaybetmeye başlar. “Presbiyopi, 40 yaşın üzerindeki kişilerde yaşa bağlı olarak gelişen yakını görememe sorunudur” diyen Batıgöz Sağlık Grubu’ndan Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mehmet Söyler, presbiyopi ve presbyond lazer ile ilgili bilgiler verdi…
Presbiyopi nedir?Presbiyopi; merceğin, uyum aracılığıyla gözün odağını değiştirme yeteneğini kaybetmesidir. Bu süreçte göz kasları, merceğin şeklini değiştirirler. Presbiyopi, 40’lı yaşların ilk yıllarında başlar ve sonuçta herkes etkilenir. Presbiyopideki esas sıkıntı, hipermetropinin aynısıdır. Yakındaki nesnelerden gelen ışık ışınlarının odak noktası, retinanın arka tarafında kalır ve odak dışındadır. Hipermetropide, bunun böyle olmasının sebebi, göz küresinin normalden kısa olmasıdır. Presbiyopide durumun böyle olmasının sebebi, yaşlı merceğin daha sert hale gelmesi ve esnekliğinin azalmasıdır. Bu da, odak noktasının retinanın önüne gelmesini sağlayan, uyumun gerçekleşmesi için gerekli ışınların daha keskin bükülmesini zorlaştırır ya da olanaksız kılar.
ALIN VE ŞAKAK BÖLGESİNDE AĞRI OLUŞUR
Presbiyopinin belirtileri nelerdir?
“Presbiyopinin ilk belirtisi, okurken nesneleri uzaklaştırma ihtiyacıdır” diyen Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mehmet Söyler, “İlerleyen zamanlarda bu bulanık görme daha da artar ve alın, şakak bölgesinde ağrılar oluşur. Gözü yakın nesnelere zorlanarak odaklamak zamanla başka sorunları da beraberinde getirir. Okuduktan sonra uzaktaki nesneleri net olarak görmek de zorlaşabilir çünkü uzaktaki nesnelere odaklanabilmek için uyum gerektirir” dedi.
LAZERLE GÖZLÜKTEN KURTULABİLİRSİNİZ
Presyopi nasıl tedavi edilir?
Dünyada bu konuyla ilgili uygulanan birçok tedavi yöntemi bulunmaktadır. Her tedavi yönteminin kendisine göre avantaj ve dezavantajları vardır. Şu an presbiyopi tedavisi için tüm dünyada en güvenilir yöntem olarak kabul edilen göz içi multifokal mercek operasyonları ve presbyond lazerdir.
ASTİGMATİZMASI OLANLAR DA TEDAVİ EDİLEBİLİR
Presbyond lazer kimlere uygulanabilir?
Op. Dr. Mehmet Söyler, “Presbyond lazer; uzak gözlüğü takmayan ve astigmatizması olan (2.0 D silindire kadar) presbiyopik hastalar da dâhil -8.0 D ile +2.0 D arası gözlük kusuru olanları tedavi etmede etkin ve ispatlanmış bir yöntemdir” diyor.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 3973
Türkiye’nin sağlıklı yaşam ve beslenme alanında ilk dijital bilimsel bilgi platformu “Bilim Bunu Konuşuyor” ile en güncel bilgileri kamuoyuyla paylaşan Sabri Ülker Vakfı, 12-18 Nisan Kalp Sağlığı Haftası’nda kalp sağlığını korumak için öneriler paylaşıyor
Sabri Ülker Vakfı kurulduğu 2009 yılından bugüne, gıda, beslenme ve sağlıklı yaşam bilincinin gelişmesine katkı sağlamak, topluma bu konulardaki en doğru, güncel ve bilimsel bilgiyi aktarmak hedefiyle çalışmalarını sürdürüyor. Vakıf bu çerçevede hayata geçirdiği Türkiye’nin sağlıklı yaşam ve beslenme alanında ilk dijital bilimsel bilgi platformu “Bilim Bunu Konuşuyor” ile sağlık ve beslenmeyle ilgili gündemdeki konuları, bilimsel ve en güncel bilgileri tarafsız bir yorum ve anlaşılır bir dille kamuoyuna aktarıyor. Sabri Ülker Vakfı, Bilim Bunu Konuşuyor’da 12-18 Nisan Kalp Sağlığı Haftası kapsamında kalp sağlığına dair güncel ve bilimsel önerileri paylaşıyor.
Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü kalp damar hastalıkları nedeniyle yaşamını yitiriyor!
Kalbimiz saatte 4 bin 500 kez kasılıp gevşiyor. Peki, bu denli çalışkan olan kalbimizin sağlığını korumak için nelere dikkat etmemiz gerekiyor? Dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan kalp ve damar hastalıkları, dünya genelinde her 100 ölümden 31’inin sebebini oluştuyor. Durum ülkemizde de büyük benzerlik gösteriyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2016 verilerine göre Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü kalp damar hastalıkları nedeniyle yaşamını yitiriyor. Kalp hastalıkları, aile bireylerinde kalp hastalığının bulunması , ileri yaş, erkeklerde hastalığa yatkınlık gibi değiştiremeyeceğimiz veya yanlış beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam gibi değiştirebileceğimiz etkenlere bağlı olarak ortaya çıkabiliyor. Yüksek kan basıncı, ve kan kolesterol düzeyleri beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleriyle büyük ölçüde kontrol altına alınabiliyor.
Kilonuzu kontrol altında tutun ve , fiziksel aktivitenizi arttırın!
Yeterli ve dengeli beslenme ve aktif yaşam tarzı kalp sağlığının korunması ve hastalıkların önlenmesinde önemli rol oynuyor. Sağlıklı bir kalp için beslenme ve sağlıklı yaşam önerileri;
• Günde en az 5 porsiyon farklı renkte, çeşitli taze sebze ve meyveler tüketin.
• Haftada en az 2 gün balık tüketmeye özen gösterin. Özellikle yağlı balıklar içerdikleri omega 3 yağ asitleri ile kalp sağlığını korumaya destek olur.
• Doymuş ve doymamış yağları dengeli tüketin. Kalp dostu zeytin yağı ve yağlı tohumlara beslenme düzeninizde yer verin.
• Beyaz ve kırmızı eti dengeli tüketin. Kızartma yerine ızgara, fırın, haşlama gibi sağlıklı pişirme yöntemlerini tercih edin.
• Fazla tuz tüketiminden kaçının. Yemeklere tuz eklemeyin ve tencereye giren tuz miktarını azaltmaya çalışın.
• Posa kaynağı kurubaklagilleri haftada en az iki kez, tam tahıllı ekmekler, meyve ve sebzeler gibi posa-lif içeriği yüksek besinleri ise her gün tüketmeye özen gösterin .
• İdeal ağırlığınızı koruyun.Ve kilo kaybınızın kademeli olmasına dikkat edin.
• Fiziksel aktiviteyi yaşam tarzı haline getirin. Fiziksel ativiteyi arttırmak kilonuzu korumaya ve kan basıncınızı, kolesterol düzeylerinizi düzenlemeye yardımcı olur böylece kalp sağlığınızı korumayı destekler.
Sabri Ülker Vakfı hakkında:
Türk gıda sektörünün duayeni Sabri Ülker anısına kurulmuş olan ve misyonunu Sabri Ülker’in hayat felsefesinden derleyen Vakıf, toplumu beslenme ve sağlık alanlarında bilimsel ve güvenilir bilgi ile aydınlatmak üzere faaliyetlerini sürdürüyor. Avrupa Beslenme Vakıfları İletişim Platformu’nun Türkiye’den tek üyesi olan Vakıf, 2009 yılından bu yana topluma sağlıklı yaşam ve beslenme konularında güvenilir bilimsel bilgiyi ulaştırmakta ve dünya genelinde referans kabul edilen kurumlar ile iş birliği içinde Türkiye’nin referans kurumu olma hedefiyle yoluna devam etmektedir.
http://sabriulkervakfi.org
İletişim için:
Excel İletişim Danışmanlığı ve Algı Yönetimi
İrem Ergül, Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir., 0216 544 94 49
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 4572
ERGENLİK ÖNCESİ BOYU BEŞ SANTİMDEN AZ UZADIYSA GELİŞİMİNİ TAKİP EDİN
İLK İKİ YAŞ BESLENME ARDINDAN HORMONLAR BÜYÜMEYİ ETKİLER
Bir çocuğun dünyaya gelmesinin ardından büyümesinin yakından takip edilmesi sağlıklı bireylerin gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. Doğumdan önce annenin beslenmesi, doğum sonrası ise iki yaşına kadar bebeğin beslenmesinin gelişimini olumlu yönde etkiler. Ergenlik döneminde ise hormonlar çocuğun gelişiminde rol oynar. Boy, kilo ve baş çevresinin mutlaka düzenli aralıklar ile kontrol edilmesi gerektiğinin altını çizen, Türkiye İş Bankası İştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hacer Yılmaz Ünal, eğer çocuğunuzun boyu ergenlik döneminden önce beş santimden daha az uzadıysa mutlaka gelişiminin takip edilmesi gerekir diyerek, çocuk büyümesi ile ilgili şu bilgileri verdi:
• Büyüme dinamik bir olaydır. Canlıların temel özelliği olup, bebeğin büyümesi genetik olarak programlandıktan sonra birçok çevresel faktör ve hormonların etkileşimi ile gerçekleşmektedir. Normal büyüme ve gelişme, sağlığın en önemli göstergelerinden birisidir. Normal büyüme için; sağlıklı hücre yapısı, yeterli beslenme, spor, büyümeyi etkileyen hormonların ve büyüme faktörlerinin varlığı gereklidir.
DOĞUMDAN ÖNCE ANNE SONRA ÇOCUĞUN BESLENMESİ BÜYÜMEYİ ETKİLER
• Doğumdan önce büyüme; genellikle bebeğin yaşadığı ortam yani annenin sağlık durumu, beslenmesi, hastalıkları ile ilişkiliyken, doğumdan sonra beslenme ve büyümeyi etkileyen faktörler değişiklik gösterir. Doğumdan sonraki ilk 2 yıl çocuğun dengeli beslenmesi, hastalıklardan korunması ve sevgi ortamında büyütülmesi gerekir.
• İlk 6 ay hatta ilk 2 yaş çocuğun büyümesi beslenmeye bağlıdır. İyi beslenmeyen bir çocuk, ilk 2 yaşta daha az büyür. 2 yaşından sonra hormonal faktörler devreye girer. Ergenlik döneminde kızlarda östrojen, erkeklerde testosteron hormonu büyümede rol oynuyor.
• Çocuklarda normal büyüme ve gelişmenin bilinmesiyle, anormal durumların saptanması, hastalıkların belirlenmesi ve önlenmesi açısından önemlidir. Normal büyüme, çocuğun sağlıklı olduğunun iyi bir göstergesidir. Bu nedenle her sağlam çocuk izlenmesinde boy ve ağırlık ölçümleri yapılmalıdır.
• Ek olarak, yaşamın ilk yılında her muayenede baş çevresi ölçülmelidir. Ardışık ölçümler tek ölçümlerden çok daha yararlıdır. Çünkü çocukta saptanan değerler normal sınırda olsa bile çocuğun kendine özgü büyüme örüntüsünden sapmalar belirlenebilir.
YAŞ VE CİNSİYET BÜYÜME HIZINI ETKİLER
• Çocuğunuzun büyümesi, kendi yaşındaki ve aynı cinsteki çocukların normal değerlerine göre yavaşlamaya başlarsa; çocuğunuzda büyüme bozukluğu ya da gelişebileceğinin bir işareti olabilir.
• Çocuklarda büyüme ve gelişme her yaş grubunda, kız ve erkek cinsiyette farklılıklar göstermektedir. Çocuklar her yaşta aynı hızda büyümezler. Her yaş grubu için büyümeyi olumlu ve olumsuz faktörler de değişkenlik oluşturmaktadır. En hızlı büyüme; anne karnında, ilk 2 yaşta ve ergenlik döneminde olur.
KİLO – BOY – BAŞ ÜÇLÜSÜNÜ TAKİP EDİN
• Büyüme, genetik ve çevresel faktöre göre değişkenlik gösterir. Büyümenin takibinde kilo, boy, baş çevresi ve bunların artma hızı ve vücut bölümlerinin birbirlerine oranlarından yararlanılır. Büyümenin değerlendirilmesinde yaşa ve cinsiyete göre oluşturulmuş persantil eğrisi adı verilen eğriler kullanılabileceği gibi, bazı pratik formüllerden de yararlanılabilir.
• Büyümenin takip edilmesi için bebeği doğduğu andan itibaren belli periyotlarla izlenmesi gerekiyor. İlk 6 ayda her ay, 6 aydan sonra 2 ayda bir, 1 yaşından sonra her 3 ayda bir çocukların büyüme ve gelişmesi takip edilmesi gerekir.
• Kilo alımı; Bebekler ortalama 3000-3500 gr olarak doğar. Hayatın ilk 10 gününde doğum ağırlığının %10 kararını yitirir. Sonra hızlı kilo almaya başlarlar, İlk 6 ayda, ayda ortalama 600 gr kadar kilo alırlar. Sonraki 6 ayda ise, ayda 500 gr alması yeterlidir. Bebek 5. Ayda doğum ağırlığının 2 katına, 1 yaşında 3 katına, 2 yaşında ise, 4 katına erişir. 1 yaşındaki bir çocuk ortalama 10 kg’dır. Bununla birlikte tamamen sağlıklı çocuklarda bile genetik yatkınlığa bağlı küçük sapmalar olabilir.
• Boy; Zamanında doğan bir bebeğin ortalama boy uzunluğu 50 cm kadardır. İlk 3 ayda 8 cm, ikinci 3 ayda 8 cm, üçüncü 3 ayda 4 cm, dördüncü 3 ayda 4 cm boy uzaması olur. Yani 1 yaşında ortalama 24-25 cm kadar boy uzamış olur ve 75 cm ulaşmıştır. 2 yaşına geldiğinde boy 10-12 cm daha uzayarak 85 cm ulaşır. Ergenlik öncesi erkek çocuklar, kızlara göre biraz daha uzundur. Ergenlik döneminin kızlarda daha erken başlaması nedeniyle bu dönemde kızlar erkek çocuklarını geçebilirler. Bir çocuk ergenlik öncesi dönemde 5 cm’den az büyüyorsa, büyüme eğrisinde aynı çizgide devam etmiyor ve geride kalıyorsa, sorun var diyebiliriz.
• Baş çevresi; Zamanında doğmuş bir bebekte baş çevresi 35 cm kadardır. Sağlıklı bir çocukta başın büyümesi, beynin büyümesini yansıtır. 3. Ayda 40,5cm, 6. ayda 43 cm, 12 ayda 46 cm’dir. Bundan sonraki yaşlarda baş büyümesi yavaşlar.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 5407
DİYETLER HAKKINDA DOĞRU SANILAN 10 YANLIŞ
Bahar geldi, dolayısıyla kışın giyilen kalın giysilerin yerini ince giysiler alacak ve vücuttaki fazlalıklar ortaya çıkacak. Bu nedenle hemen herkesi kilo verme telaşı sarmaya başladı. Son yıllarda sıfır beden olmak güzellik sembolü gibi algılandığı için de bu uğurda aç dolaşan, tek tip gıda ile beslenen ve bilimsel bir gerçeğe dayanmayan 'diyet' modellerini tercih eden pek çok insan var. Hedefler ise çoğu zaman aynı: Çok kısa sürede çok hızlı kilo vermek. Ancak dikkat! Farkında olmadan yaptığınız diyet hataları nedeniyle zayıflamak isterken tam aksine kilo alabilirsiniz. Çok daha kötüsü halsizlikten konsantrasyon bozukluğuna, baş ağrısından saç dökülmesine, gastritten kan şekeri dengesinin bozulmasına kadar pek çok sağlık problemleriyle karşılaşabilirsiniz. Zayıflamak isterken yaptığımız hataların ardında yatan neden ise genellikle kulaktan kulağa yayılan yanlış bilgiler oluyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Turanlı toplumda diyet hakkında ‘doğru’ sanılan ‘yanlış’ bilgileri anlatı, önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.
1.Yanlış: Kahvaltı etmezsem daha kolay zayıflarım
Doğrusu: Zayıflama diyetlerinde yapılan en büyük hatalardan biri uzun süre aç kalmak. Özellikle kahvaltı yoğun bir günün başlangıcı için en önemli öğün. Çünkü akşam öğününden sonra bir şey yemediğimizde sabaha kadar kan şekeri seviyesi düşüyor. Sağlıklı bir kahvaltı yumurta gibi proteinden zengin ve tam tahıl ekmek gibi iyi karbonhidrattan oluşmalı. Böyle bir kahvaltı insülin seviyesinin düzenlemesi, kan şekeri ve kilo kontrolü üzerinde fayda sağlıyor. Aynı zamanda metabolizmanın çalışmaya başlamasında da etkili oluyor.
2-Yanlış: Diyetimden ekmeği çıkardım, yerine galeta yiyorum
Doğrusu: Beslenme listesinden ekmeği çıkartmanız ve yerine galeta eklemeniz diyetinizin kalorisini düşürmez. Çünkü galeta da ekmek gibi karbonhidrat grubunu temsil ediyor ve 2 adet galeta yaklaşık bir dilim ekmeğe eşit kalori içeriyor. Dolayısıyla galeta yiyerek daha fazla kalori almanız bile mümkün. Ayrıca vücudun ana enerji kaynağı oldukları için karbonhidratları kontrollü miktarda ve lifli olanlarını tercih ederek mutlaka tüketmelisiniz. Aksi halde şeker ve tatlı gibi kalorisi yüksek besinlere daha fazla ihtiyaç duyarsınız ki bu da diyetinizin başarısızlıkla sonuçlanması anlamına geliyor.
3-Yanlış: Et ağırlıklı beslenerek daha hızlı kilo veriyorum
Doğrusu: Et tüketmek metabolizma hızını arttırıyor ve bu sayede kilo vermeyi hızlandırıyor. Ancak düşük karbonhidrat ve yüksek hayvansal protein tüketmek kısa vadede kilo vermede fayda sağlasa da, alışkanlık haline döndüğünde uzun vadede bazı sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Uzun süre ve fazla miktarda et tüketimi alışkanlık haline dönüştüğünde kalp damar sağlığını olumsuz etkileyen kolesterol ve lipid ile ürik asit oranı yükseliyor ve kolon kanseri gibi bazı kanser türlerine yatkınlık artıyor.
4-Yanlış: Çok düşük kalorili beslenerek fazla kilolarımdan hızla kurtulabilirim
Doğrusu: Çok düşük kalorili beslenmek ilk başlarda hızlı kilo vermeye yardımcı olabiliyor. Ancak zamanla vücudun enerji harcaması bu düzeye uyum sağlayarak metabolizma hızının azalmasına, dolayısıyla kiloların yavaş verilmesine neden olabiliyor. Üstelik hızlı kilo kayıpları vücut yağ oranında azalmaya değil, daha çok sıvı ve kas kaybına yol açabiliyor. Bu nedenle normal beslenmeye geçildiği zaman hızlı kilo artışına, hatta daha fazla kilo almaya zemin hazırlayabiliyor.
5-Yanlış: Günde tek öğün beslenirsem hızlı zayıflarım
Doğrusu: Son yıllarda uzun açlıkların söz konusu olduğu bazı diyet modelleri üzerinde çalışmalar yoğunlaştı. Bu diyetlerin sağlığımız üzerinde olumlu etki yaptıkları ortaya kondu. Üstelik kilo verme konusunda da fayda sağladıkları belirtiliyor. Ancak bu tarz diyet modelleri herkese uygun değil, çünkü uzun vadede kan şekeri düşüklüğü, baş dönmesi, halsizlik ve bulantı gibi sorunlara zemin hazırlayabiliyor. Dolayısıyla mutlaka bir uzman denetiminde ve kontrol altında yapılması gerekiyor.
6-Yanlış: Kuruyemişler çok sağlıklı, istediğim kadar yiyebilirim
Doğrusu: Yağlı tohumlar olarak adlandırılan ceviz, fındık, badem ve fıstık gibi kuruyemişler beslenmede önemli yer tutuyorlar. Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Turanlı içerdikleri yağ, protein, mineral ve lifler nedeniyle yağlı tohumların her yaş grubunda mutlaka tüketilmeleri gerektiğini belirterek, “Ancak bu tür besinlerin aynı zamanda kalori içerikleri de çok yüksektir. Örneğin 100 gram kuruyemiş yaklaşık 600 kalori içeriyor. Dolayısıyla kontrolsüz yenildiğinde fazla kalori alımına yol açabiliyor. Bu nedenle yağlı tohumları dikkatli tüketmek gerekiyor” diyor.
7-Yanlış: Restoranlarda salata yiyerek düşük kalorili beslenmiş olurum
Doğrusu: Dışarda yenilen salata ve benzeri yiyeceklere lezzet katması için bol miktarda sos, yağ ve mayonez gibi kalori miktarını arttıran ilaveler yapılıyor. Ayrıca salata üzerine eklenen peynirler ve tavuk parçaları gibi protein kaynakları da hazırlanırken kızartılmış ise enerji değerleri yükseliyor. Dolayısıyla tüketilen salatanın kalorisi çok düşük olmuyor. Eğer dışarda salata tüketecekseniz soslarını sizin ilave etmeniz, üzerine ızgarada pişmiş protein kaynaklarını koydurmanız daha iyi bir seçenek olacaktır.
8-Yanlış: X çayını/tozunu içtiğim zaman karın bölgemdeki yağlar erir
Doğrusu: Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Turanlı vücuttaki yağ oranını azaltmak için önerilen bu tarz desteklerin sanılanın aksine karın bölgesindeki yağları eritmediği, hatta sağlığa zarar verebileceği uyarısında bulunarak, “Örneğin alerjik reaksiyon gibi sorunlar oluşturabiliyorlar. Vücuttaki yağ oranı ancak dengeli bir beslenme programı ve düzenli egzersizle düşürülebiliyor. Şeker ve şekerli gıdalar vücut yağlanmasını arttıran en önemli gıdalar. Bu nedenle şekerli gıdaların tüketiminden kaçınmak çok önemli” diyor.
9-Yanlış: Yeterince çay, kahve içiyorum, bunlar su ihtiyacımı karşılar
Doğrusu: Su insan vücudu için vazgeçilmez bir içecek. Su içmek tokluk hissini arttırıyor ve yiyecek alımının azalmasına yardımcı oluyor. Bunların yanı sıra, geçici olarak metabolizmayı hızlandırıyor, sindirilmiş besin maddelerinin vücutta taşınmasına ve bağırsak hareketlerinin düzenlenmesine yardımcı oluyor. Ancak suyun yerini hiçbir içecek tutmuyor, üstelik çay ve kahve tam aksine diüretik etki yaratarak vücuttan su kaybını arttırıyor. Dolayısıyla hem sağlıklı olmak hem de kilo vermek için günde en az 1,5 litre su içmeyi alışkanlık haline getirmeniz çok önemli.
10-Yanlış: Çok az yağlı beslenirsem vücut yağlarım azalır
Doğrusu: Yağlar vitamin emilimi, enerji harcaması ve tokluk hissinin oluşması için gerekli besin öğesidir. Yağsız diyetle beslenmek kaloriyi düşük hale getirebiliyor ve kilo vermeye yardımcı olabiliyor. Ancak vücuttaki fonksiyonları nedeniyle ihmal edilmemeleri gerekiyor. Sağlıklı yağlar olan zeytinyağı ve omega-3 yağ asitleri sağlıklı bir vücut yapısı için beslenmemizde yer almalı. Vücut yağ oranını azaltmak için kalori kısıtlı dengeli bir diyetle beslenmek ve mutlaka egzersiz yapmak gerekiyor.
- Kategori: Sağlık
- Gösterim: 8919
Polen alerjisini duymayan yoktur. Çoğu insan için süt, yumurta gibi besin maddeleri alerjendir. Alerjik rinitten yakınanların sayısı da hiç az değil. Vücudun bağışıklık sisteminin herhangi bir maddeye karşı gösterdiği aşırı hassasiyet reaksiyonuna alerji veriliyor. Peki ya su alerjisini duydunuz mu? Ya da teknolojiye karşı alerji mümkün mü? Ayakkabıya alerjisi olan bir tanıdığınız var mı?
Acıbadem Bodrum Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Eren, alerjinin neden arttığı konusunda ve çok nadir görülen ilginç alerji tipleri hakkında bilgi veriyor.
'ÜTOPİK' DEĞİL 'ATOPİK'
Alerjiye yatkın insanlar ‘atopik’ olarak adlandırılıyor. Atopi bir hastalık olarak değerlendirilmiyor ancak kalıtsal bir özellik. Normalde insan vücuduna zararı olmayan maddeler atopik (alerjiye yatkın) insanlarda reaksiyonlara neden olabiliyor. Alerjiye neden olan bu maddelere de "alerjen" adı veriliyor. Alerjik hastalıklar temel olarak 4 ana klinik tablosu altında toplanıyor:
Alerjik nezle veya alerjik rinit
Göz nezlesi ya da alerjik konjiktivit
Alerjik astım
Ürtiker (Kurdeşen - deri alerjisi)
YOĞUN ÇALIŞMA DA ALERJİ NEDENİ OLABİLİYOR
Değişen yaşam ve beslenme şartları alerjenlerin nedenini ve çeşidini de değiştiriyor. Stres, yoğun çalışma ortamı, elektro-manyetik kirlilik, hasta bina sendromu olarak adlandırılan havasız ortamlar, hava kirliliği, gıdalara eklenen katkı maddeleri gibi etkenler alerjilerin görülme sıklığının artmasına yol açıyor.
EN SIK GÖRÜLEN ALERJİLER
Dönemsel alerjilerin en fazla görüldüğü zaman bahar ayları. Bu dönemde ağaç, ot ve çiçek polenlerinin yoğunluğu en üst seviyeye çıkıyor. En sık rastlanan alerjenler ise ot ve ağaç polenleri, evcil hayvanların deri döküntüleri; süt, yumurta, soya, deniz ürünleri, meyve ve kuruyemişler gibi çeşitli gıdalar, akarlar, küf mantarları, arı sokmaları, bazı ağrı kesici ve antibiyotikler; lastik, kauçuk benzeri maddeler (latex); kolye, küpe gibi takılar (kontakt dermatit ve egzema) olarak sıralanıyor. Ama bazı alerjiler var ki gerçekten de çok şaşırtıcı.
EN İLGİNÇ 10 ALERJİ
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Eren, çok nadir görülse de kimi insanların çok ilginç alerjileri olduğunu da kayda geçiriyor. Bunlar şöyle sıralanıyor:
Ayakkabı alerjisi: Bazı insanlar derinin işlenmesinde kullanılan kimyasallara egzama benzeri alerjik reaksiyon gösterebiliyor. Deriden uzak durulduğunda birkaç gün içinde kaybolan bu dermatolojik reaksiyonu önlemek için deri ayakkabıların mutlaka çorapla kullanılması gerekiyor.
Çikolata alerjisi: Bazı kişilerde çikolata içindeki besin katkı maddelerine karşı deride kaşıntı, kabarıklık gibi ürtiker ve egzema benzeri reaksiyonlar olabiliyor. Tek çözüm reaksiyon oluşturan çikolata tipini listeden çıkarmak.
Güneş alerjisi: Güneşle temas edince kendini göstermeye başlayan ve güneşteki UV ışınlarından kaynaklanan bu alerji tipinde belirtiler ciltte kızarıklık, kabarma ve kaşıntı olarak kendini gösteriyor.
Soğuk alerjisi: Alerjik reaksiyonlara neden olan bu alerji tipinde sadece soğuk hava değil soğuk suda yüzmek gibi durumlar da tehlike arz ediyor. Alerjiye neden olan şey ise kan basıncının ani olarak düşmesi olarak biliniyor.
Spor alerjisi: Egzersizden sonra yemek yenince ortaya çıkabiliyor. Yemekten bağımsız bir şekilde de kendini gösterebiliyor. Egzersiz alerjisinde ciltte kızarıklıklar ve ağır durumlarda anaflaksi görülebiliyor.
Su alerjisi: Suyla temas sonrası ciltte ürtiker benzeri kızarıklıklar oluyor. Kısa sürede kaybolan bu alerji çok nadir ortaya çıkıyor.
Su hariç tüm yiyecek ve içeceklere alerji:Dünyada bilinen tek örneği Avustralyalı çocuk Kaleb Bussenschutt. Kaleb’in sadece suya, buza ve belli bir marka altında üretilen limonataya alerjisi yok. Onun dışında ne yerse yesin anında kusuyor. Beslenmesi ise günde 20 saat bir tüp yardımıyla midesine aktarılan gıdayla yapılıyor.
Teknoloji alerjisi: Migren benzeri baş ağrısı ve deri reaksiyonlarına neden olabilen bu alerji tipinde en olası neden saç kurutma makinesi, wireless sistemleri, mikrodalga fırınlar ve cep telefonlarına bağlı ortamda oluşan elektro-manyetik kirlilik. Son yıllarda bu durum “Hasta Bina Sendromu” olarak da adlandırılıyor.
İç çamaşırı alerjisi: Kauçuk ve sentetik dokuma ürünlerine karşı hassas kişilerde görülüyor. Özellikle iç çamaşırdakki lastikli bölümlerin tene değdiği noktalarda ortaya çıkıyor.
Meni alerjisi: Çok nadir görülen bir alerji türü. Kadınların spermaya alerjileri olduğu gibi bazı erkeklerin de kendi spermalarına alerjik reaksiyonları olabiliyor.