head
2183026 810x458 75f08
Pazar, 28 Nisan 2024

Sağlık

KPMG'nin hazırladığı İlaç Sektörel Bakış 2019 raporuna göre gelecek 5 yılda temel tedavi alanlarında satışı en fazla artacak ilaçlar onkoloji alanında. Onkoloji ilaçlarını, aşılar ve organ nakli ile kemoterapi sonrasında kullanılan bağışıklık baskılayıcılar (immünosupresanlar) takip edecek. Türkiye’de ilaç sektörü ise aldığı Ar-Ge yatırımları ölçüsünde büyüyecek.
KPMG Türkiye'nin hazırladığı Sektörel Bakış serisinin ilaç raporu, dünyada ve Türkiye'de ilaç sektöründe yaşanan son gelişmelere ilişkin çarpıcı veriler içeriyor. Rapora göre dünya genelinde, temel tedavi alanlarındaki ilaç satışları incelendiğinde en yüksek payın onkolojik hastalıklarda olduğu görülüyor. 2017'de onkoloji alanında 104 milyar dolar olarak gerçekleşen ilaç satışlarının 2024'te 233 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Listede satış rakamlarında artış beklenen en dikkat çekici tedavi alanları aşılar ve immünosupresanlar. 2017'de 28 milyar dolar olarak gerçekleşen aşı satışlarının 2024'te 45 milyar dolara, 14 milyar dolar olan immünosupresan satışlarının ise 38 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor.
Beklentiler değişti
KPMG Türkiye İlaç ve Sağlık Sektör Lideri Hakan Orhan, son yıllarda insanların diğer sektörlerden olduğu gibi ilaç sektöründen de beklentilerinin değiştiğini belirtti. Orhan, "Sektör, dünya genelinde iş modellerindeki değişimlere uyum sağlamak zorunda. Yüksek denetim ve gözetim, sektörün fiyatlama mekanizmalarına ve iş süreçlerine kamu müdahaleleriyle sonuçlanırken, karlılık üzerinde büyük etki yapıyor. İş süreçlerine yönelik yenilikçi yaklaşımlar ise sektörün karşı karşıya olduğu riskleri yönetmesini sağlıyor, aynı zamanda önemli fırsatları da beraberinde getiriyor" dedi.
İşbirliği şart
Orhan, ilaç sektöründe gerek yüksek Ar-Ge harcamaları, gerekse düzenleyici otoritelerden, sigorta şirketlerinden ve tüketicilerden gelen taleplere karşı şirketlerin işbirliğine gitmek zorunda kaldıklarını vurguladı. Orhan, "Söz konusu işbirlikleri firmaların belli başlı fonksiyonlarıyla sınırlı kalabileceği gibi satın alma ve birleşmelere kadar değişik boyutlarda gerçekleşebiliyor. Örneğin ilaç sektöründe firmalar Ar-Ge, dağıtım kanalları veya üretim bantlarını paylaşabiliyorlar" diye konuştu.
Ar-Ge'ye destek gerekiyor
Orhan, Türkiye'de piyasadaki belirsizlikler ve yüksek finansman maliyetleri nedeniyle 2019'da yeni üretim tesisi ve Ar-Ge yatırımları açısından güçlü bir çıkış beklenmediğini ifade ederken, "Bu durumun ileri teknoloji ve verimliliğe dayalı bir sektörde uluslararası rekabet gücünün artırılması için olumlu olmadığı açık. Sektörün bu anlamda ilave desteklere ihtiyacı olabilir" ifadelerini kullandı.
Rapora göre dünya genelinde Ar-Ge harcamalarının, geçmiş yıllardaki kadar hızlı olmasa da artmaya devam edeceği öngörülüyor. 2018'de 172 milyar dolar seviyesinde olduğu hesaplanan Ar-Ge harcamalarının 2024'te 204 milyar dolara çıkması bekleniyor.
DÜNYADAKİ DURUM
5 yılda 1,5 trilyon dolara çıkacak
• 2018'de dünya genelinde ilaç sanayine yönelik harcamalar 1 trilyon 200 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu rakamın 2019'da yüzde 5 artışla 1,3 trilyon dolara, önümüzdeki 5 yılda ise 1,5 trilyon dolara çıkması bekleniyor.
Türkiye ilaçta gelişen pazar
• Önümüzdeki 5 yılda büyümenin gelişmiş ekonomiler öncülüğünde ve yeni ürünler üzerinden olması beklenirken, gelişmekte olan ekonomilerde pazarın Çin, Hindistan ve Brezilya kaynaklı olarak önceki 5 yıla kıyasla daha yavaş büyüyeceği düşünülüyor.
• Türkiye, Mısır ve Pakistan’da gelecek 5 yılda sektörün büyümesinin güçlü olacağı tahmin edilirken, bu ekonomiler ilaçta gelişen pazarlar (Pharmerging markets) olarak tanımlanıyorlar.
Pazarın yarısı ABD'nin
• Yeni üretilen ilaçların satışında Kuzey Amerika yüzde 64,1 ile en büyük paya sahip. Bunu yüzde 18,1 ile Avrupa Birliği, yüzde 7,1’lik pay ile de Japonya izliyor. Ülke bazında harcamalara bakıldığında ilk sırada ABD öne çıkarken, bunu Çin ve Japonya izliyor. En büyük paya sahip 5 ülke, 2018 itibarıyla 1,2 trilyon dolar büyüklüğe ulaşan dünya ilaç pazarının üçte ikisini oluşturuyor. ABD neredeyse dünya ilaç pazarının yarısını oluşturuyor.
Reçeteli ilaç satışı artacak
• Dünya genelinde reçeteli ilaç satışlarının önümüzdeki 5 yılda her yıl ortalama yüzde 6,4 oranında büyüyeceği öngörülüyor. Burada en hızlı artışın ‘yetim ilaç’ kategorisinde olması beklenirken, jenerik (eşdeğer) ilaç satışlarında artışların ise görece sınırlı kalması bekleniyor.
TÜRKİYE'DEKİ DURUM
Türkiye ilaç pazarı rekabetçi
• Dünyanın en büyük 10 ilaç şirketi Türkiye’de üretim de dahil olmak üzere faaliyet gösteriyor. Çok sayıda yerli ve yabancı firmanın faaliyet gösterdiği Türkiye ilaç sektörü, yüksek katma değer üretmeye ve ileri teknolojiye sahip üretim yapısı sayesinde dünya genelinde rekabet etmeye çalışan bir sektör. Belli bir potansiyele ulaşan üretim seviyesi, istihdam ve dış ticaret hacmi nedeniyle sektör son yıllarda açıklanan teşvik paketleri içinde kendisine önemli bir yer buluyor.
• İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası'nın (İEİS) resmi olmayan verilerine göre Türkiye ilaç pazarı 2018’de değerde 30,9 milyar TL’ye, kutu ölçeğinde ise 2,3 milyar hacme ulaştı. Referans ilaç pazarı, 2018’i 21,02 milyar TL değerde tamamlarken, kutu ölçeğinde ise 0,93 milyar kutu satış gerçekleşti. Eşdeğer ilaç pazarı ise 2018’de değerde 9,92 milyar TL’ye kutu ölçeğinde ise 1,37 milyar hacme ulaştı.
• Pazar dahilinde ithal ürünler 2018’i değerde 16,03 milyar TL, kutuda ise 0,38 milyar TL hacimle kapattı. Yurt içinde üretilen ilaçlar ise 2018’de 14,91 milyar TL’ye ve 1,92 milyar kutu satışına ulaştı.
307 yeni ürün
• 2018'de hepsi reçeteli statüsünde olmak üzere toplamda 307 yeni ürün piyasaya girdi. Söz konusu ilaçlarda adet bazında en fazla pazar payına sahip tedavi grubu onkoloji ilaçları olurken, bunu antibiyotikler izledi.
216 biyoteknolojik ilaç
• 2018'de biyoteknolojik ilaç kategorisinde çeşitlilik önemli gelişim gösterdi. Piyasaya yeni giren 16 ilaçla birlikte Türkiye ilaç pazarında, 100 marka altında 216 formda referans biyoteknolojik ve 19 marka altında 47 formda biyobenzer ilaca ulaşılmış oldu.
İhracat 1 milyar doları aştı
• Türkiye'nin ilaç ihracatı 2018'de bir önceki yıla göre yüzde 30,7 artarak 1,2 milyar dolar seviyesine ulaştı. İlaç ithalatı ise aynı dönemde sadece yüzde 0,6 artışla 5 milyar doları geçti. Böylece sektörün dış ticaret hacmi 6,2 milyar dolar olurken dış ticaret dengesi 3,8 milyar dolar açık verdi.
• Ocak 2019 verileri ise, sektörde hem ihracatın hem de ithalatın zayıf bir performans sergilediğini ortaya koyuyor. Ocak 2019’da ilaç ihracatı yıllık bazda yüzde 13,9 daralırken, ithalat da yüzde 12,2 küçüldü. Toplam dış ticaret hacmi ise yüzde 12,5 daralmayla 491,7 milyon dolar olarak gerçekleşti.
İstihdam yükseliyor ama artış hızı düşüyor
• Resmi rakamlara göre 2015'te yaklaşık 31 bin olan ilaç sektöründeki istihdam rakamının 2018 sonu itibariyle yaklaşık 35-40 bin aralığına ulaştığı tahmin ediliyor. Ancak artış hızı 2018 yılında önceki yıllar göre düştü ve 2019 yılında da önemli bir artış yaşanmadan yatay bir seyir bekleniyor.
• Türkiye ilaç sektöründe 2010 yılında sadece 4 tane olan Ar-Ge merkezi sayısı 2018 sonunda 32'ye yükseldi. 2010'da 3,4 milyar TL olan Ar-Ge harcamaları ise 2017 sonunda 15,9 milyar TL'ye ulaştı.
Yerli üretimin oranı büyüyor
• 2018'de yerelleşme stratejisinin sonucu olarak imal ilaçların payı ithal ilaçlara göre arttı. Satılan ilaçların kutu bazında yüzde 84’ü, değer bazında ise yaklaşık yarısı Türkiye’de imal edildi. Ancak Türkiye’de imal edilen ilaçların hammaddelerinin (etken madde) çoğu yurtdışından ithal ediliyor.
Antibiyotikte bir numarayız!
• Son yıllardaki trende paralel şekilde onkoloji ve kan ürünlerinin tüketimi arttı, antibiyotik ve kardiyovasküler ürünlerinin tüketimi ise göreceli olarak azaldı. Buna karşın Türkiye, kişi başı antibiyotik tüketiminde halen Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada.
Yüzde 35'lik büyüme beklentisi
• Geçmiş yıllardaki satılan kutu sayısındaki artış, ihracat artışı, piyasaya giren yeni ürün trendlerinin 2019 yılında da devam edeceği ve SGK geri ödeme listesi iskontolarında bir artış olmayacağı varsayımı ile 2019 yılında sektörün yüzde 32 - 35 oranında büyüyeceği ve buna göre 41 milyar TL seviyesine ulaşacağı öngörülüyor.
Sektör büyümesinin arkasındaki temel dinamik kur artışı olacak
2019 yılında ilaç fiyatlarının belirlenmesinde kullanılan Euro kuru %26,4 artışla 3,4037 olarak uygulanacaktır. Belirlenen kur piyasa kurunun ciddi oranda altında olsa da büyümenin ana nedeni kur artışı olacaktır. Bunun yanında sağlık turizmi imkânlarının artması, yaşlanan nüfus ile birlikte artan kronik hastalıklar, tüketici sağlığı ürünleri ve önleyici ilaç kullanımındaki artışlar da sektördeki talebi olumlu etkileyen diğer unsurlar arasındadır.

KPMG Hakkında
Denetim, vergi ve danışmanlık hizmetleri sunan ve sektöründeki en büyük dört uluslararası şirketten biri olan KPMG, üye firmalar ağı sistemiyle 156 ülkede, 200 bin çalışanıyla finansal hizmetler, tüketici ürünleri ve endüstriyel sektörlerden, gıda, perakende, enerji, telekomünikasyon, kimya gibi pek çok sektöre danışmanlık hizmeti veriyor. KPMG Türkiye ise İstanbul merkez ofisinin yanı sıra Ankara ve İzmir ofisleriyle, 1982 yılından beri 1.500’den fazla çalışanıyla her sektörden 4 binin üzerinde firmaya sektörler özelinde hizmet verirken, rekabette ihtiyaç duydukları endüstriyel trendler hakkında değer yaratan çözümler sunuyor. Detaylı bilgi için www.kpmg.com.tr adresine başvurabilirsiniz.
Bilgi İçin:
MPR İletişim Danışmanlığı
Banu Kurt, (212) 438 63 50 /117 - 532 461 21 05, Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bilal Turhal, (212) 438 63 50 / 122 - 0536 350 51 90 Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Batıgöz Sağlık Grubu’ndan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Şebnem Tandoğan, miyomla ilgili merak edilen soruları yanıtladı…
Miyom nedir?
Miyom, kadınlarda en sık görülen iyi huylu, uterus adelesi olarak bilinen miyometrium denilen, düz kas hücrelerinden köken alan bir kitledir. Tedavi seçenekleri değerlendirilirken; hastanın yakınmaları, öncelikleri, sorunları, miyom(ların) sayısı, büyüklüğü, yerleşimleri dikkate alınmalıdır. Genel olarak özetlemek gerekirse; hastanın kontrollerini aksatmayacağı düşünülürse, sadece belirli periyotlarla takip edilip büyümesi izlenebilir ki bu yöntem son zamanlarda, yavaş büyüme gösteren ve malignleşme eğilimi olmayan miyomlarda, invaziv cerrahi yöntemlere göre daha çok kabul görmektedir.

 

Nasıl tedavi edilir?
Tıbbi tedavi: Miyomu olan hastada, bu nedenle kanama ve bunun getirdiği dahili sorunların azaltılmasına yöneliktir. Ayrıntılı tıbbi tedavi seçenekleri, hastanın tıbbi koşullarına ve tedaviye uyumuna göre ele alınmalıdır.

 1555578127 batigoz saglik grubu s ebnem tandog an b2144

Cerrahi tedavi: Karar bu yönde verilmişse, hastanın yaşı, çocuk isteği, miyom nedeniyle yaşadığı sorunlar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda miyomun yeri, büyüklüğü ve sayısı dikkate alınarak; sadece miyomun alındığı miyomektomi operasyonundan, total abdominal histerektomi ve bilateral salpingooferektomi gibi iç genital organların hepsinin alınabileceği bir yelpaze olasıdır. Operasyonun kapalı (laparoskopik) ya da açık (laparotomik) veya vajinal yoldan olup olmayacağını ise yine miyomun özellikleri, sayısı, büyüklüğü, cerrahın becerisi ve ameliyathane koşulları belirleyecektir.

 

KIRISLIĞA VE ERKEN DOĞUMA YOL AÇABİLİR
Miyomun belirtileri nelerdir?
Anormal kanama
Ağrı ve büyüklüğüne/yerleşimine göre bası semptomları
İnfertilite (kısırlık)
Düşük veya erken doğum

 

Miyom tedavisine geç kalınması ne gibi sonuçlar doğurur?
Son zamanlarda yapılan çalışmalarda, miyomdaki büyüme ile kanser olasılığında bir artış olma olasılığında, herhangi bir ilişki ortaya konamamış olup, sorun sadece miyomun neden olduğu kanama ve dolayısıyla anemi ve bunun getirdiği tıbbi komplikasyonlar şeklinde olacaktır.

 

SEBEBİ GENETİK OLABİLİR
Miyom neden oluşur?
Doğurganlık çağındaki kadınlar ele alındığında, önemli bir sağlık sorunu olmasına karşın, oluş nedenleri hakkında somut ve tutarlı verilere şimdilik ulaşılamamıştır. Genetik yatkınlık üzerinde durulmaktadır.

 

Miyom nasıl teşhis edilir?
Hastanın alınan tıbbi öyküsü, yakınmaları ve jinekolojik muayene sırasında saptanabilen miyomlar, ayrıca ultrasonografi ile kolaylıkla tanınabilir. Malign bir sorunu ekarte etmek amacıyla tanısal kürtaj yapılıp; tedavi konusunda atılacak adım netleştirilebilir.

 

Miyom çeşitleri nelerdir?
Yerleşim yerlerine göre submüköz, intramural veya subseröz saplı miyomlar olabilir.

 

TRANSFERE ENGEL OLABİLİR

Miyom kısırlık yapar mı?
Yerleşim yerleri ve büyüklüklerine göre, böyle bir olasılık söz konusudur. Mekanik olarak, gamet ve embriyo transferine engel olabilirler. Sperm hareketliliğini kolaylaştıran uterus kasılmalarını bozabilirler. Gebeliğin tutunacağı alanı bozup, uterusun büyümesine engel olabilirler. Erken gebelik sonlanmalarına neden olabilirler.

 

Miyomların kesin tedavisi laparoskopik miyomektomi ile mümkün müdür?
Miyom tedavisi ile ilgili cerrahi endikasyon kararı hasta ve hekim iş birliğince verilmişse; hastanın yaşı ve öncelikleri dikkate alınarak cerrahi olarak, laparoskopi ile de olasıdır. Böylece hastanın ameliyat sonrası, normal yaşamına dönüş süresi ve kanama riski daha az olur.

EPİLEPSİ HAKKINDA DOĞRU SANILAN 10 YANLIŞ!

Halk arasında ‘Sara hastalığı’ olarak bilinen epilepsi, merkezi sinir sisteminden kaynaklanan ve bilinen bir sebebe bağlı olmaksızın tekrarlayan nöbetlerle ortaya çıkan nörolojik bir hastalık. Dünya nüfusunun yüzde 1’inde görülen ve her yaştaki erkek ile kadının kapısını çalabilen epilepsi nöbetleri çok çeşitli olabiliyor. Öyle ki bazı kişilerde nöbet sırasında birkaç saniye boş bakma ve hareketsiz kalma gibi dalma nöbetleri yaşanırken, bazılarında ise bilinç kapanması, kollar ve bacaklarda tekrarlayan istemsiz kasılmalar ile hırıltılı solunum gibi ağır tablolar gelişebiliyor. Güzel haber ise ilaçlarla veya ihtiyaç halinde cerrahi yöntemle epilepsili hastaların çoğunda nöbetlerin kontrol altına alınabilmesi. Tedaviler sayesinde hastalar iş ve sosyal hayatta aktif bir yaşam sürebiliyor. Ancak toplumda ‘epilepsili hastalar diğer insanlar kadar akıllı değiller’, ‘Nöbet sırasında soğan koklatılmalı’ gibi epilepsi hakkında doğru sanılan yanlış bilgiler hastaların yaşam kalitelerinin düşmesine, doğru tedaviye ulaşamamalarına, hatta atak sırasında yapılan hatalı müdahaleler nedeniyle yaralanmalarına neden olabiliyor. Peki epilepsi hastalarının hayatını kabusa dönüştürebilen yanlış bilgiler neler? Acıbadem Bakırköy Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu epilepsi hakkında toplumda doğru sanılan yanlışları anlattı, önemli uyarılarda bulundu.

1555396723 2 889d2

Yanlış: Epilepsi nöbeti geçiren herkes epilepsi hastasıdır
Doğrusu: Epilepsi nöbetiyle epilepsi hastalığını ayırmak gerekiyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu “Tek bir nöbet geçirmek kişinin mutlaka epilepsi hastası olduğu anlamına gelmiyor” diyerek sözlerine şöyle devam ediyor: “Nöbet, beyin hücrelerinin anormal ve aşırı elektriksel aktivitesi nedeniyle ortaya çıkıyor ve geçici bir beyin fonksiyon bozukluğu olarak nitelendiriyor. Bazı epileptik nöbetler ateş, kafa travması ile enfeksiyon gibi başka bir tıbbi nedenle oluşuyor ve tekrarlamıyor. Ayrıca senkop, kalp rahatsızlıkları veya duygusal temelli ataklar gibi epileptik olmayan tablolar da gelişebiliyor. Epilepsi tanısı için genellikle en az 2 kez tetiklenmemiş, yani enfeksiyon ve metabolik bozukluk gibi bir nedene bağlı olmayan nöbet gerekiyor”

1555396723 3 98ae7

Yanlış: Epilepsi sadece çocuklarda görülür
Doğrusu: Bazı epilepsi tipleri sadece çocukluk çağında görülmekle birlikte, daha önce sağlık sorunu olmayan yetişkin kişilerde de kafa yaralanmaları, inme ve enfeksiyon gibi nedenlerle epilepsi nöbetleri başlayabiliyor. Epilepsinin görülme sıklığı erişkinlerde yaşla artıyor ve 65 yaş üstü kişilerde neredeyse 10 yaş altı çocuklarda görüldüğü kadar sık görülüyor.

 

Yanlış: Epilepsi ömür boyu devam eden bir hastalık
Doğrusu: Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu günümüzde epilepsi hastalarının yaklaşık yüzde 80’inde nöbetlerin ilaç tedavisiyle kontrol altına alınabildiğini belirterek şu bilgileri veriyor: “İlaç kullanan hastalarda nöbet en az 2 yıl ortaya çıkmadıysa ilaçlar yavaş yavaş azaltılıp kesilebiliyor. Ancak bazı hastalarda ilaçlar bırakıldığında nöbetler tekrar görülebiliyor, bu durumda tedaviye yeniden başlanıyor. Ayrıca bazı epilepsi türleri yaşla ilişkili oluyor ve yıllar içinde ortadan kalkıyor. Epilepsiye Karşı Uluslararası Birlik (ILAE), en az 10 yıldır nöbet geçirmiyor ve en az 5 yıldır ilaç da kullanmıyorsa hastayı iyileşmiş kabul ediyor”

Yanlış: Epilepsi zihinsel bir hastalık ve epilepsili insanlar diğer insanlar kadar akıllı değiller
Doğrusu: Epilepsinin zihinsel bir bozukluktan kaynaklandığı yönünde doğru olmayan bir düşünce var. Oysa epilepsisi olan kişiler de epileptik olmayanlarla aynı yetenek ile zekâya sahipler ve zorlayıcı iş alanlarında başarılı olabiliyorlar.

1555396723 Dr. Ayla Sifo lu c72d1

Yanlış: Nöbet sırasında kişi dilini yutabilir veya boğulabilir Doğrusu: İnsanın dilini yutması fiziksel olarak imkansızdır. Nöbet sırasında meydana gelebilecek en kötü şey, çene kaslarındaki istemsiz kasılma nedeniyle kişinin dilini ısırması olabilir.
Yanlış: Epilepsi nöbeti geçiren hastaya soğan ve kolonya gibi keskin kokular koklatılması nöbeti sonlandırır
Doğrusu: Epilepsi nöbeti geçiren kişilere koklatılan soğan ve kolonya gibi şeylerin hiçbir yararı olmuyor, hatta hastanın solunumu üzerine olumsuz etki yapabiliyor.

Yanlış: Nöbet geçiren ve çenesi kitlenen kişinin ağzını açmak gerekir
Doğrusu: “Nöbet geçirmekte olan kişinin ağzını açmak için zorlamak onun yaralanmasına neden olabiliyor” uyarısında bulunan Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu şunları söylüyor: “Çene kasları istemsiz ve çok güçlü kasıldığı için kaşık gibi bir şeyle zorlamak dudak- diş eti yaralanması ile diş kırıklarına yol açabiliyor, hatta yardım etmeye çalışan kişinin parmaklarında da yaralanma olabiliyor. Nöbet geçiren birine yardım etmek için etrafında çarpıp yaralanabileceği eşya gibi şeyleri uzaklaştırmak, varsa gözlüğünü çıkarmak, yan çevirerek ve mümkünse başının altına yumuşak bir şey koyarak nöbetin sonlanmasını beklemek, nöbet birkaç dakikadan fazla sürerse 112 acil yardım hattını aramak gerekiyor”

Yanlış: Epilepsili kadınlar hamile kalamazlar ya da sağlıklı çocuk sahibi olamazlar
Doğrusu: Epilepsi genellikle kadının hamile kalma yeteneğini etkilemiyor, çocuğun gelişimi üzerinde de çok az bir etkiye sahip oluyor. Anne anti-epileptik ilaçlar kullanıyorsa, doğumsal kusurların ortaya çıkma riski yüzde 2 ila 10 arasında seyrediyor. Ancak Nöroloji ve Doğum uzmanlarının yakın takibiyle risk azalıyor ve bebeğin sağlıklı olma şansı çok daha fazla artıyor.

Yanlış: Epilepsili kişilerin çocuklarında da epilepsi olur Doğrusu: Yaklaşık 100 kişiden 2'sinde, yaşamları boyunca bir noktada epilepsi gelişiyor. Eğer babada epilepsi varsa bu oran biraz daha fazla oluyor. Annenin epilepsisi varsa risk halen 100'de 5'ten daha düşük oluyor. Her iki ebeveynde de epilepsi varsa, risk biraz daha yükseliyor. Çoğu çocuk ebeveynden epilepsi miras almıyor, ancak bazı epilepsi tiplerinin çocukta görülme olasılığı daha yüksek oluyor.
Yanlış: Epilepsi ile normal, aktif bir hayat yaşanamaz Doğrusu: Epilepsi yaşam tarzını etkileyebiliyor, ancak bu aktif bir yaşama engel olmuyor. Hastalar yaşam tarzında aşırı uçlardan kaçınarak, hekim ile işbirliği yaparak ve tedaviye özen göstererek yaşamın her kesiminde, örneğin iş hayatında bilim insanı, yönetici, politikacı, olarak veya değişik sanat alanlarında her seviyede bulunabiliyorlar. Bunları her zaman fark etmiyoruz çünkü çoğu insan, bugün bile, başkalarının ne düşüneceğinden çekindiği için epilepsiden bahsetmiyor.

 

Bal kabağı; içerdiği mineraller, vitaminler ve zengin lif içeriği ile antioksidan, kanserden koruyucu ve yaşlanmayı geciktirici müthiş bir besin. “Bal kabağı göz sağlığı için bulunmaz bir nimettir” diyen Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Fatih Atmaca, bal kabağı çorbasının göz sağlığına faydaları hakkında bilgiler verdi…

 1555272732 goz hastaliklari uzmani yrd doc dr fatih atmaca balkabagi 01 20871

“Bal kabağı başta A vitamini olmak üzere C ve E vitaminleri açısından oldukça zengindir. Hatta bal kabağında; göz sağlığı için faydası hepimizce bilinen havuçtan 2 kat daha fazla A vitamini vardır. Bu vitaminlere ilave olarak çinko ve bakır içeriğiyle de ileri yaş grubunda körlüğün en sık sebepleri olan sarı nokta hastalığı ve kataraktın riskini azaltır. Yapılan bir çalışmada, bu vitamin ve minerallerin düzenli alımının sarı nokta hastalığı olarak da bilinen makula dejenerasyonu isimli hastalığın gelişimini yüzde 25 oranında, görme keskinliği kaybını ise yüzde 19 oranında azalttığı bulunmuştur.”

 1555272681 goz hastaliklari uzmani yrd doc dr fatih atmaca 00 ce08b

GÖZÜ ALERJİDEN DE KORUR

Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Fatih Atmaca; “Yine bal kabağında bolca bulunan lutein ve zeaksantin; sarı nokta hastalığı ve katarakt gelişimini azaltmakla beraber yüksek enerjili dalga boylarını filtreleyerek gözümüzü zararlı ışınlara karşı korumaya yardımcı olan güçlü karotenoidler ve antioksidanlardır. Bu antioksidanlar ve A vitamini, alacakaranlıkta gözümüzün ışığa uyumuna katkıda bulunarak görüş kabiliyetimizi iyileştirir. İçerdiği zengin mineraller ve vitaminler ile bağışıklık sistemimizi destekleyen bal kabağının bu sayede göz enfeksiyonları gelişiminde ve göz alerjisinde koruyucu bir rol aldığı da düşünülür” diyor.

 

KEMİK YA DA ET SUYUYLA ÇORBASINI YAPABİLİRSİNİZ

Dr. Öğr. Üyesi Fatih Atmaca, “Yaşa bağlı makula dejenerasyonu (sarı nokta hastalığı) başta olmak üzere birtakım retina hastalıklarında koruyucu, tedavimizi destekleyici olarak hastalarımıza verdiğimiz göze özel ilaçların içeriğindeki maddelerin neredeyse tamamına yakını bal kabağında bulunmaktadır. İlaç takviyesi çok önemlidir fakat en iyisi bu vitamin ve mineralleri beslenme yolu ile almaktır. Tatlısının yanı sıra bal kabağını çorba olarak tüketmek hatta içine kemik suyu, et suyu eklemek göz sağlığımız için son derece faydalıdır” dedi.

Yakın gözlüğü takmak istemiyorsanız…

Presbiyopinin yani yakını görememenin sebebi, yaşlanan merceğin daha sert hale gelmesi ve esnekliğinin azalmasıdır. Bu sorundan kurtulmanın yolu ise presbyond lazerdir

Gözlerimiz özellikle 40 yaşından sonra yakını görme yeteneğini yavaş yavaş kaybetmeye başlar. “Presbiyopi, 40 yaşın üzerindeki kişilerde yaşa bağlı olarak gelişen yakını görememe sorunudur” diyen Batıgöz Sağlık Grubu’ndan Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mehmet Söyler, presbiyopi ve presbyond lazer ile ilgili bilgiler verdi…

Presbiyopi nedir?Presbiyopi; merceğin, uyum aracılığıyla gözün odağını değiştirme yeteneğini kaybetmesidir. Bu süreçte göz kasları, merceğin şeklini değiştirirler. Presbiyopi, 40’lı yaşların ilk yıllarında başlar ve sonuçta herkes etkilenir. Presbiyopideki esas sıkıntı, hipermetropinin aynısıdır. Yakındaki nesnelerden gelen ışık ışınlarının odak noktası, retinanın arka tarafında kalır ve odak dışındadır. Hipermetropide, bunun böyle olmasının sebebi, göz küresinin normalden kısa olmasıdır. Presbiyopide durumun böyle olmasının sebebi, yaşlı merceğin daha sert hale gelmesi ve esnekliğinin azalmasıdır. Bu da, odak noktasının retinanın önüne gelmesini sağlayan, uyumun gerçekleşmesi için gerekli ışınların daha keskin bükülmesini zorlaştırır ya da olanaksız kılar.

 1555309879 batigoz saglik grubu op dr mehmet soyler 6a93a

ALIN VE ŞAKAK BÖLGESİNDE AĞRI OLUŞUR
Presbiyopinin belirtileri nelerdir?
“Presbiyopinin ilk belirtisi, okurken nesneleri uzaklaştırma ihtiyacıdır” diyen Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mehmet Söyler, “İlerleyen zamanlarda bu bulanık görme daha da artar ve alın, şakak bölgesinde ağrılar oluşur. Gözü yakın nesnelere zorlanarak odaklamak zamanla başka sorunları da beraberinde getirir. Okuduktan sonra uzaktaki nesneleri net olarak görmek de zorlaşabilir çünkü uzaktaki nesnelere odaklanabilmek için uyum gerektirir” dedi.

 

LAZERLE GÖZLÜKTEN KURTULABİLİRSİNİZ
Presyopi nasıl tedavi edilir?
Dünyada bu konuyla ilgili uygulanan birçok tedavi yöntemi bulunmaktadır. Her tedavi yönteminin kendisine göre avantaj ve dezavantajları vardır. Şu an presbiyopi tedavisi için tüm dünyada en güvenilir yöntem olarak kabul edilen göz içi multifokal mercek operasyonları ve presbyond lazerdir.

 

ASTİGMATİZMASI OLANLAR DA TEDAVİ EDİLEBİLİR
Presbyond lazer kimlere uygulanabilir?
Op. Dr. Mehmet Söyler, “Presbyond lazer; uzak gözlüğü takmayan ve astigmatizması olan (2.0 D silindire kadar) presbiyopik hastalar da dâhil -8.0 D ile +2.0 D arası gözlük kusuru olanları tedavi etmede etkin ve ispatlanmış bir yöntemdir” diyor.

Gazeteler